Lavinya Dergisi

SADECE
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Hayatım boyunca en çok gözyaşı döktüğüm gündü sanırım. Beni sarsan küçücük bir soruydu aslında "Sence bu anneler gününde annemin mezarına hangi çiçeği dikmeliyim?". Mesajı on, yüz hatta bin kez okumuştum. Sadece yutkunmuştum, sadece yutkunabilmiştim. Çaresizliği, acıyı, özlemi bir arada ilk kez bir cümle olarak okuyordum.
Hiç tanımadığım bir adamın hiç bilmediğim annesi için çiçek seçecektim. Kalbini sorgusuzca ellerimin arasına bırakıvermişti. En incinen yerinden öpmek,  yaralarını sarmak, eksik yanına tam olmak, anne olmak istedim. Ama söyleyemedim. Çekingendim ya ben, söyleyemezdim. Ben anlamam öyle şeylerden dedim. Onu da üzdüm ama içime üzüldüm. Ama eğer bir gün her gerçekten çekinmezsem şöyle derdim: ' Ihlamur dikmelisin. Ihlamurun kökleri en diplere kadar ulaşmalı annenin ellerinden tutup oraya kök salmalı, seninle buluşmalı,  her hücresinden beslenip güçlenmeli, baharda tıpkı annen gibi çiçek açmalı, mis gibi annen kokmalı ve sen güzel adam tüm bu mutluluğu kavanozlamalısın. Her içtiğinde annen işlemeli içine, tıpkı hayattaymış gibi "şifa olmalı".' İşte aynen böyle söylemek isterdim. Dokunup şifa olabilmek ve belki de anne olup onu tamamlayabilmek.
Sadece isterdim...