İnsan ne olmadan yaşayamaz?
Birçoğumuz buna belki hava olmadan, belki su olmadan, belki ekmek
olmadan yaşayamaz yanıtını verir. Fakat en az bunlar kadar önemli bir şey daha
var.
Umut.
İnsan en çok umudunu kaybettiğinde dayanamaz hale gelir. O zaman
yaşamanın bir anlamı olmayacağını düşünür. Solmanın yalnızca çiçeklere mahsus
olmadığını o zaman idrak eder.
Aslında gönül penceresinden bakmayı öğrenebilsek umudumuzu
kaybetmememiz için birçok sebep olduğunu görebiliriz belki. Şükretmeyi bilsek
belki de bizim için yanan ışığı o zaman fark edebiliriz. Umudumuzu
kaybettiğimizi anladığımız an onu bulmak için yola koyulmalıyız hemen. Sabırla
ve inatla aramalıyız. Bir çiçeği sulamalıyız. Ertesi gün açmayacaktır elbet.
Ama umutla beklemeliyiz çiçekleneceği günü. En sevdiğimiz kitabın herhangi bir
sayfasında bulacağız belki kendimizi. Yolumuz sayfaları çevirdikçe güzelleşecek.
En sevdiğimiz şiirin satırlarından göz kırpacak belki de. ''Umudumuz acımızdan
daha büyük olmalı.'' diyecek Zarifoğlu. Bir plağın cızırtısı umutla dolduracak
belki göğsümüzü. Bir Zeki Müren şarkısı çalacak. O zaman kuşlar kanat çırpmaya
başlayacak göğümüzde.
Tökezleyip düştüğümüz anlarda üzerimizi silkeleyip ayağa kalkmalıyız.
Bu sefer ayaklarımız yere daha sağlam basmalı. Umutla ve inatla basmalı. Mutlu
olduğumuz anları düşünmeliyiz. Zamanı durdurmak isteğimiz anılarımız hep
taptaze olmalı. Daha çok kahkaha atmalıyız. Biz güldükçe sokak lambaları
yanmaya başlamalı. Gözlerimizin ışıltısıyla aydınlamalı yürüdüğümüz sokak.
Umudumuz, kalbimizin eşiğinde her an kapıdan çıkmaya hazır şekilde
bekler. Gitmesine izin vermemeliyiz. Sahip olduğumuz en değerli şeylerden
biridir o. Sımsıkı sarılmalıyız umudumuza. Eğer ki kaybetmezsek onu, gözyaşlarımızla
ıslanan o kirpiklerde çiçekler açabilir. O zaman içimizdeki şelaleler gani, şen
akabilir. Yeter ki kendimizden bir parçaymışcasına saklamayı bilelim onu.
Hiçbir zaman yüreğimizden eksik etmeyelim umudumuzu.