Öyle benim
kırk yıl hatırım var diye böbürlenme kahve kardeş. Dinle, duy bir sesimi, anla
ki konuşalım. Ben yalnızların yareniyim. Adım geçince bardaktan ötesini
görenler vardır. Dost sohbetinin yandaşıyım. Kimi zaman kahkahalar eşlik eder
bana, kimi zaman hüzün. “Çayı koy ocağa, geliyorum!” der telefondaki ses
diğerine. Gelir beklenen ve iki lafın belini kırarlar. Demli ince belli
bardaklarda nice şairler şiirlerini benimle yazar. Sırdaşlık ederim onlara. Âşıklar
benimle dertleşir. Fırından çıkan sıcak simitlere ben yandaşlık ederim. Ben
olmazsam tadı tuzu olmaz kısır günlerinin. “Hanım dudak payımı az bırak”
der Haydar Amca otuz yıldır aynı yastığa baş koyduğu Nalancığına.
“Tavşankanı
yolla çayları misafirlerim var.” sesi pasajdaki her bir dükkândan gelir
günde bilmem kaç kere Haydar Efendiye.
Vapurda
benimle denize dalar Müzeyyen, martılara elinde ben, tiz sesiyle seslenir
Ahmet. Semaverde kaynatır özenle suyumu saatlerce Tayfun Bey. Sıraya girer eş,
dost. Karınları doyduktan sonra ilk beni sorarlar: “Çay demlendi mi çay ?”
Muhabbetim de
iyidir. Yalnızlıkla da, kalabalıkla da yakın arkadaşım. İkisini teraziye koyalı
çok zaman olmuştur. Hiçbiri ağır basmadı. Nedendir bilmem. Yoksulu da içer
beni, zengini de. Her yaşta tiryakim vardır. “Huyu, suyu güzel olsun
kızımızın, en çokta çayı” deyip kız isteyenini bile bilirim. “Damarlarımdan
kan değil, çay akar” sözüne de şahidim.
Gece
söndürürler demliğin ateşini, sabah yine benimle başlarlar güne. Okurken Ayşe
kitabını dikkatlice, Fatma Teyze örerken örgüsünü mesken ettiği cam kenarında
yine ben yaşarım. Fincanda, bardakta, demlikte, şu yeni moda çay makinalarında
da varım. Daha anlattırdım ama bekleyenim çok şimdilik bu kadar kahve kardeş
kıssadan hisse. Sana uğruma yazılmış nice sözden biriyle veda edeyim
darılmayasın: “Neyse ki çayın demi var, hayatın gamına inat...”