Lavinya Dergisi

DÜŞ SABIKASI
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

Dolunayın ışığı vururken cama düşümden uyandım. Denizin poyrazı titreyen mumun alevini çoktan söndürmüştü. Sessiz adımlarım cama sürüklerken bedenimi havadaki tuzu ciğerlerime çektim ağır ağır… Büyükdedemden kalma kara kaplı kitaba uzanan ellerim bile bana yabancıydı bu gece. Sayfalar benden bağımsız çevrilirken gözlerimin önünde, bir masal yazdım geceye; Bir kadın ve bir adam varmış uzak ülkelerin birinde. Zaten hep böyle başlamaz mı masallar? Bir olarak doğar ama bir olmayı beceremez ya insan. Bizimkilerin de yolları kesişmiş yakamozların denize düştüğü bir gecede. Kadın ilk görüşte hiç sevmemiş bu adamı. Sanki hissetmiş ona asla ulaşamayacağını. Ne yaparsa yapsın hangi yoldan giderse gitsin adamın çıkmaz duvarlarına varacağını. Günler geçmiş adamı ilk görüşünün üstünden. Ne bir ses gelmiş ne de bir haber. Masal bu ya sen de bu adama bir şehzade ben ise bir avare. Ama bir gün gelmiş yine kesişmiş yolları. O gün geldiğinde adam kadına âşık olmuş. Aşkın tanımını bile henüz bilmezken aşkı yakıştırmış kadının kocaman gözlerine. Kadın ise kendini rüzgâra kapılmış gibi hissetmiş adamın peşinden başlamış sürüklenmeye. Her şey ne kadar da hoşmuş. Ne kadını öldürmeye çalışan cadılar varmış bu masalda ne de adamı karşılayan yedi cüceler. Ne kadın ayakkabısını düşürmüş ne de balkabağına dönüşmüş evleri. Ama masal bu ya illaki bir engel çıkmış karşılarına. Hani demiştim ya adam aşkın daha tanımını bilmeden aşkı yakıştırdığı kocaman gözlere gün gelmiş eskisi gibi bakmaz olmuş. Dili farklı söylemiş kalbi farklı. Kadın gün geçtikçe savrulurken ağaca takılan uçurtmalar misali takılmış kalmış bir çıkmaza. Adamın rüzgârı her estiğinde canı acımış. Evet, yaşadıkları mavi aynıymış ama kadın hiçbir zaman adamın mavisine ulaşamamış. Kapattım kara kaplı kitabı. Sehpaya bırakırken sessiz olmaya dikkat ettim. Yine de arkamı döndüğümde uyanmış mahmur bakışları karşıladı. Elimden tutup düşüme geri çağırdı beni. Sahi masallarla gerçekler hangi boyutta ayırt edilirdi?