Çalar saatin 'uyan' emrini
vermediği sabahlara kalkmak. Yorgun ve mutsuz uyanmamak. Bebek gibi uyumayı
hayal etmek. Koyun saymadan rüyalara dalmak. Perdeleri sıkı sıkı kapatmak ve
kuş tüyü yatağımdan çıkmamak. Dakikalarca bekleyip sıra bana geldiğinde ismini
hep karıştırdığım kahve ile kahvaltıyı geçiştirmemek. Çökelekli börekten koca
bir parça bölmek. Çok mu şey istiyorum?
Yün
döşekte yatardık çocukluğumuzda. Kardeşler, kuzenler kimimiz dipte, kimimiz
başta. Döşeğimizi, yastığımızı, yorganımızı şimdiki gibi çok para verip hazır
almazdık. Köyümüzün yorgancıları vardı. Onlar dikerdi. Astar koy, yün kumaşı
hazırla. Gümüş tellerle işle. Havalı meslekti yorgancılık, köyün kadınları
kızlarının çeyizi çok olsun diye, sandıkları geniş oydurur. Yorgancı da motif
kavgası yaparlardı. Şimdilerde o da kaybolan bir kültür ya! Birçokları gibi.
Ninem
erkenden yer soframıza koyardı elleriyle açtığı otlu, patatesli, çökelekli
börekleri. Yanına da taze yeşil soğan. Ben en çok çökelekliyi severdim. Kokusu
burnuma gelince horozumuz İbikten bile erken uyanır koparırdım ucundan böreğin.
Daha kahvaltımızı bitirmeden bastonunu alırdı eline, geçerdi işinin başına yine
ninem, vururdu pamuklara. Yastıklara, yorganlara, yün döşeklere… "Ne
yapıyorsun nine?" deyince: "Hallaçlık yapıyorum evladım"
derdi. "Kabartmak lazım her birini. Yoksa rahat uyuyamazsınız."
Ben de bir sopa bulsam kabartsam, kabartsam. Mutlu uyanır mıyım acaba yeniden?
Hadi yastığı, yorganı, döşeği, bir ihtimal çökelekli böreği hallettik diyelim. Masalları
ne yapacağız? Ne masal anlatan bir ses var evde, ne de prensler, prensesler,
yedi cüceler, çirkin ördek yavrusu. Koca bir kimsesizlik. Oysa kıkır kıkır
gülerdik dinlerken masalları, çıplak ayaklarımızla zıp zıp zıplardık.
Susmazsanız masal mutlu bitmez derdi ninem. Susardık hemen. Çıt çıkmazdı. Çünkü
en sevdiğimiz kısım mutlu sonlardı. " Onlar ermiş muradına, biz çıkalım
kerevetine."
Peki, ben
niye muradıma eremedim? Muradıma eremeyişimden midir kerevetimde gökten düşen
üç elmayla çok zamandır uyanamayışım?