Küçüktüm ... Hava sıcaklığının termometrelere baskı yaptığı,
güneşin asfaltları eritip her yere zift kokusu yaydığı bir gündü. Bir hafta
öncesinden denize gitmeyi planlamıştık. Zaten öyle her aklımıza geldiğinde
kapıyı çekip denize gidemezdik. Bir hafta hazırlığın sonunda yola çıktık.
Ben çocukluğumdan beri her yola çıktığımızda, yolda kaza yapacağımızı
ve kazadan sonra sadece benim bilincimin açık olacağını sonrasında da hangi akrabalarımızı
arayabilirim onu düşünürüm. Yine rutinime başlamıştım. Elif teyzem olmaz, daha
telefonu açmadan gözyaşı torbalarını açar o. Feyyaz amcam pek sevmez bizi ona
hiç bulaşmayayım, sevinir belki telefonda, mirası bir kişi eksik bölüşeceğiz
diye. Şeref amca, evet evet ilk onu aramalıyım onun eli kolu uzun hem hastanede
tanıdıkları da vardır beş dakikada toplar herkesi kaza yerine... Diye kafamda
kurarken araba aniden durdu. Annemde bir telaş,” Kaç gün öncesinden belli değil
mi yola çıkılacağı insan baktırmaz mı arabaya? “ diye ortalığı yıkıyor.
Babam arabanın arkasına,
önüne, altına, üstüne baktıktan sonra kaşlarını yukarı kaldırıp bize dönerek “benlik
değil tamirci çağıralım” dedi. Annem hemen 'zaten bu adamla yola çıkarak yaptım
en büyük hatayı' dedi. En ufak bir şeyde böyle der hep. Sanırım bu seferki yol uzun
olan yoldu. Of ne oldu ki şimdi bu arabaya diye söylendim. Ne olacak, ya bir
yerine para sıkıştı ya da bir parçası kırılmıştır dedi babam.
Bir süre sonra tamirci geldi, bir saat kadar uğraştıktan
sonra 'falanca parçası kırılmış yenisini taktım 300 lira yeterli' dedi. Parayı
ödedik yeniden yola koyulduk. Ne güzel şu tamircilik işi diye düşündüm birden,
ilerde ne olacaksın sorusunun cevabını bulmuştum sanırım. Tamirci, insan
tamircisi. İnsanların kırılan yerlerini onarıp eskidiyse yenisiyle değiştirip
hiçbir şey yaşanmamış gibi yapacaktım ve üstüne üstlük para kazanacaktım.
Büyüyünce anladım ne insan tamirciliği diye bir meslek varmış, ne de duygusal
kırıkları onaran bir tamirci. Herkes kendi kendinin tamircisiymiş meğer. Ne
kadar para sıkışırsa sıkışsın parayı oradan çıkardığında, yerine lazım olan
eksik parçayı bulamayabiliyormuş insan. Ya o parça başka bir tamircide senin
onu aramanı bekliyormuş ya da sende, kalbindeymiş. Yanlış tamircileri
çağırmışız hep, eksik kalmış bir parçamız.