Lavinya Dergisi

ANNEME DAİR
Arşiv

Eski Yazar Yazıları

İnsanın belli bir yaşa geldiği zaman aklından ölünceye kadar çıkaramayacağı sözler de birikiyormuş.
Onları kalp sandığında kilitliyor, naftalinliyormuş.
Annem.
Bana hep kalbini karartma dedi. Bu dünya kirli, sen ona inat tertemiz yaşa diye öğütledi.
Hayvanları sevmemdeki en büyük nedendir mesela. Küçükken buzağılarımıza birlikte isim koyardık. Sarı Kız ve Karalı. Bence onlar da hiç unutmadı bizi. Canımın sıkılmasına hiç izin vermedi. Bana evimizin köpeğiyle arkadaş olmayı öğretti. Büyüdükçe anlıyorum bunun ne kadar kıymetli olduğunu. Annem insanlardan daha vefalı olduklarını çok kez deneyimlemişti çünkü.
Bana çiçekleri sularken öğretti insanlara nasıl zarif davranılacağını. İnsanların duygularına nasıl narin karşılık verileceğini. Hayvanlarla arkadaş olmayı öğrendikten sonra çiçeklerle konuşmayı da öğrendim. Annem onlara o kadar güzel baktı ki ben de o çiçekleri kalbime dizdim.
Şimdi küçüksün, büyüyünce acıların, hüzünlerin olacak ama sadece kendi acılarına değil başkalarının acılarına da ağlayabilmelisin dedi. Kalbin çorak bir toprak gibi kaskatı olmasın eğer kurursa onu gözyaşlarınla sulamayı bil dedi. Ne de olsa ağlamak anlamaktır.
İnsanları ayırt etmeden sev, sevmek için birçok neden bulursun ama sevmemek için bir nedenin olmasın dedi. Sevmek annemin işi. Daldaki kirazları, tülbentindeki oyaları bile sever çünkü. Sanırım en saf, en temiz öğüdü buydu. Artık o kadar zor ki bunu başarmak.
Mutluluğu küçük şeylerde aramayı gösterdi. Belki pencerene konan bir kuş, ya da peşine takılan yavru bir kedi. Bunlar sevinmeye yetmez miydi?
Utanabiliyor olmayı öğretti. Ki bu bence her şeyden kıymetli. Bu yüzden yanaklarım her an kızarıyor besbelli.
Kalbinde cenneti taşıyor her anne gibi. Nakış nakış işlemişti ruhunu. Beraber yürüdüğümüz bu yolda ayak izlerini bırakıyor bana. Eğer yolumu kaybedecek olursam onları takip ederek devam edebilmem için. Ama sen ne olursa olsun hiç bırakma ellerimi…