Lavinya Dergisi

DİVANE KUŞU
Nurten K. TOSUN

Rakamlardan öykülere yolculuk. Kalem, kağıt, düş ve pamuk şeker eşliğinde...

Sessizliği dinledim saatlerce, bu boş, eski ve ıssız evde. Örümceklerin mesken tuttuğu tozlu raflar arkadaşım oldu. Bir de eski güğüm. Sobanın üzerinde fokur fokur kaynadığı kış günlerinin nasılda gözbebeğiydi. Kestane ve portakal kabukları için zaman zaman genişçe yayıldığı yerinden feragat edip sıkışsa da, ne yapar eder yine eski havalı halini alırdı. Ey bakır güğüm! Ya şu sedire ne demeli? Üzerinde bağdaş kurup otururken dedem kendi elleri ile ayıklardı yemişleri, nineme sevgiyle yedirirdi. "Ye hanım kan olsun, can olsun" derdi. Dilin olsa da anlatsan sedir! Ne de güzel bakarlardı birbirlerine değil mi? Ninem hep taze gelin, dedem bıçkın delikanlı. Köpüğü bol olsun diye üç defa kaynatırdı kahveyi ninem. "Deden köpüksüz içmez, kızım bir baksan gözüm az görüyor artık. Köpüğü bol olmuş mu?" Bol olmasa ne olurdu ninem? Acı olsa da içerdi onu dedem. Çünkü sen yapmıştın. Rafta asılan eski cezve şimdi sapıyla doğrular beni. Şu kerpiç evdeki her yan, her yön, kapı, baca, duvar sevdanıza şahit. Lakin bilselerdi torunlarının onların aşkı yüzünden bir türlü sevemeyeceğini. Şu yüreğinin kimseyi istemeyeceğini. Daha az severler miydi birbirlerini? Sevmezlerdi. Çocukluğumda sindirella bilmedim ben, uyuyan güzeli hiç duymadım, pamuk prensesi okumadım. Benim prens ve prensesim, dedem ve ninemdi. Onların masalını izledim günlerce, dinledim yıllarca işte bu evde. Olduğu gibi abartılmadan, beyaz atlar, kötü kraliçeler, balolar, şık kıyafetler, zehirli elmalar dâhil olmadan. Tarlada, mutfakta, şalvarla, tarhanayla, yazmayla, ninemin dedeme kaçtığı eski bohçayla... Şimdi soruyor bana insanlar. Yaşın bilmem kaç oldu. Ne zaman evleneceksin? Biyolojik yaş denilen bir şey var. Zaman geçiyor. Tik tak tik tak. Hiç mi bir sevmedin? Sevmedim. Zaman mı geçiyor? Geçsin. Ben Divane kuşunun erkeğini arıyorum diyorum. Samimiyet istiyorum. Saflık. Bakıyorlar yüzüme anlamsızca. Muhtemelen deli olduğumu düşünüyorlar. Olsun. Düşünsünler. Dedem derdi ki, "Ben divane kuşu gibi sevdim kızım nineni. Seni de öyle sevsinler. Divane kuşu dişisi olmadan yaşayamaz. Dişisi ölürse erkek taş yiyerek intihar eder. O güzel türkülerdeki aşkından divaneye döndüm sözleri boşa değildir. Unutmayasın." Unutmadım. Taş yemedi dedem belki ama ninemi toprağa koyduktan otuz dokuz gün sonra yanına yattı. Toprak örttü üstlerini. Yine ayrılmadılar. Gelirim bende bu ıssız eve, bunaldıkça şehirden. Onların masalından izler ararım. Örümceklerle, güğümle, sedirle, cezveyle...