İnsanın her şeyden, herkesten, elini eteğini çekmek istediği zamanlar vardır. Kimseden bir şey beklemediği, bir tebessüme dahi minnet etmediği zamanlar. Sanki dünya yansa umurunda değilmiş de, yanan dünyanın dumanından gözlerinin bile acımadığı zamanlar.
İşte tam da o 'an' dayım. Kimsenin ellerini istemiyorum. Sadece kendimle baş başa 'kendime kalmak' istiyorum. Kendi ellerimden yine kendim tutup kaldırmak istiyorum içimdeki çocuğu. Çünkü bir daha o çocuk zarar görsün istemiyorum. Canım yanıyor ama kimseye yaralarımdan bahsetmiyorum, bahsedemiyorum. İçime dökülüyorum ne varsa... Ben yaralarımın sargılarını her açtığımda, bir yerlerden tuz değiyor onlara. Acıyor...
Ama bazen de tüm bunları unutup yepyeni düşüncelere dalıyorum. Sokağa çıkıp adını bilmediğim, geçmişinden bir haber olduğum, soyunun sopunun benim için zerre kadar değer taşımadığı onlarca insanla tanışmak istiyorum. Kimilerinin pilav lapa olmasın diye, pilava küp şeker atıp atmadıklarını merak ediyorum, kimilerinin kahve köpürsün diye soda koyup koymadıklarını. Çünkü bunlar mühim meseleler.
Bazen yağmurlu bir günde ayaklarım çıplak dans ediyorum. Bastığım her su birikintisine damlalar daha uzağa sıçrasın istiyorum. Onlar da benden uzaklaşsınlar tıpkı diğerleri gibi... Çünkü güvenmiyorum küçücük bir su damlasına bile küçücük bir su damlası kadar. Arka fonda ‘’Shape of My heart”. Huzurlanıyorum.