Lavinya Dergisi

ALIN BÜYÜSÜ
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Ey dalgalanan al,
Ey rüzgârın nefesiyle bile sarsılmadan duran sancağım…
Sana bakarken bir alnın teri gelir aklıma —
cephelerde güneşin altında parlayan,
çocuğunu ardında bırakıp giden bir askerin alnı.
Senin rengin, o alınlarda doğan bir büyü gibidir:
kaderiyle, cesaretiyle ve sessiz dualarıyla karışmış bir büyü.

Kırmızın kan değildir yalnız,
bir milleti ayakta tutan utançsız onurun rengidir.
Senin beyazın, kar değil sadece —
bir annenin kefeniyle dua ettiği gecenin ışığıdır.
Ve o yıldız, sanki alnımıza kazınmış bir mühür gibi parlar:
“Bu toprak, alın teriyle yoğrulmuştur.”

Sana bakarken, başımı eğmem;
çünkü senin karşısında eğilmek değil, dimdik durmak gerek.
Bir ulusun alnında parlayan büyü sensin;
savaşla yıkanmış, barışla parlatılmış bir simya.
Sen, çocukların sabah ezanında gördüğü umut,
yaşlıların mezar taşına dokunurken mırıldandığı duadır.

Ey bayrağım,
senin dalgalandığın yerde alınlar secdeye değil, gurura değer.
Ve biz biliriz ki, sen sadece bir bez parçası değilsin;
sen, alnımıza yazılmış bir varoluş cümlesisin.
Rüzgâr her estiğinde o cümle yeniden okunur:
“Biz buradayız, dimdik, özgür ve inançla.”

Ey alın büyüsüyle kutsanmış bayrağım,
bir gün her şey unutulsa bile,
sana bakan her gözde,
seni taşıyan her kalpte,
aynı dua yankılanacaktır:
“Ne mutlu, alnında senin gölgeni taşıyana…”