Lavinya Dergisi

İNCE İŞÇİLİK
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Oldum olası sevdim kelimeleri , ifade edebilmeyi belki de ifade edebilme becerim oluşunu … Bir duyguyu, bir düşünceyi ya da karmakarışık bir hayali anlatabilmek… Ne büyük bir nimet.  

Kırk türlü anlatıp, kırk türlü anlaşılma yetisine sahip bir dile mensup isek şayet , aklımızdakini de aktarmak büyük bir meziyet olsa gerek. Hep diyoruz ya – iyice 60 yaş bilgesi edasına bağlamadan – üslup dilin kantarıdır diye…E öyle de ama …Zira kelime bolluğunun içinde doğru sözü bulmak hakikatten ince bir iş. Bu ince iş de bazen bir virgülde , bazen bir fiil çekiminde bazen de susmayı tercih edişimizde gizlidir.

Kelimlerle sıkı bir dostluk kurmalı ya da sıkı dostluktan ziyade özenli dostluklar inşa etmeli. Hayat seçimlerimiz gibi… Hangi kelimeyi hangi tonda vurgulamayı öğrenmeyen , hangi dosta da ne kadar güveneceğini bilmiyor … Kanımca!

Kelimeleri dinlemek , onları tanımak ve en önemlisi de belki onları kavramak gerekli. Çünkü kelimeler sadece anlatmaz; aynı zamanda yön verir , şekil verir , yol gösterir , yansıtır bazen de saklar. Bir kelime , yıllardır içinde saklanan bir gizemi su yüzüne çıkarır bazen. Bazen de tek bir sözcük insan hayatına dokunur inceden. Gelir ardından; bir gözyaşı, bir tebessüm belki bilinmez içte acıtan bir sızı. Bir son ya da kim bilir bir başlangıç…

İnsanın kendini arayışında kelimeler, çoğu zaman yönünü kaybetmiş bir ruhun el feneridir. Doğru seçilmiş bir kelime, sadece başkasına değil, en çok da kendimize söylenmiş bir aynadır. Bir tek kelimeyle kırılırız bazen, bir tek kelimeyle onarılırız. İşte bu yüzden kelimeler, öylesine ağızdan çıkıp giden sesler değil; yüreğin içinden geçen anlamlı adımlardır.
Peki ya kelimeler de kırılır mı? Bir anlamın yükünü taşıyamayıp yavaşça içeri çöküp, yutkunup, susup kalır mı ? O anlarda başlar belki de en gerçek anlatım şekli. Zira bazı duyguların yükünü o muhteşem kelimeler de taşıyamaz. En olması gerekli kelime bazen söylenmeyendir.

Ya susmak! O da bir lisan değil midir ? Yürekle konuşulup , kalple duyulan … Yazıya , sese ihtiyaç duymayan . En gerçek, en saf ve en şeffaf lisan…Bir bakışın kenarında gezinip bir şiirin atmosferinde can bulan suskun imgeler. Anlaşılmak arzusunu içinde en tutkuyla barındıran . Kelimelerin erişemediği bir Nirvana!

Her insanın içinde bir söz dağarcığı , kendince bir alfabesi vardır. Bu ağırlığı farkında olmadan taşırız çoğu zaman. Kimi kelimeler içimizde büyür, yer edinir, suskunlukla paslanır. Vakti gelince bir yazar edası ile kağıda ya da dile dökülmeyi bekler usulca. Bazen saf, sade bazen de oldukça sarsıcı biçimde. 

Kelimeler bir geçit. İnsanın içine açılan bir kapı , bir hatıranın unutulan sesi, bir pişmanlığın yankısı…Bazen umutla , sessizce haykırılan bir ‘’belki ‘’. Bu yüzden küçümsememek lazım kelimeleri , sıradanlaştırmamak . Her  kelime bir kıymet. Birikmiş zaman. Ve yüreğe işlenen zamansız bir iz…

Kelimelerle kurduğum bu dostluk, aslında kendimle kurduğum bağın bir yansıması. Her cümlede biraz daha yaklaştım kendime, biraz daha tanıdım içimdeki sessizliği. Yazmak; bazen susarak anlatmaktır, bazen en çok sustuğunda duymaktır kelimelerin sesini. Eğer bu satırlarda kendi iç sesinize rastladıysanız, bilin ki kelimeler yerini bulmuştur.