Lavinya Dergisi

GÜNEŞLE KONUŞABİLEN İNSAN
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Hiç düşündün mü; kaç kere içinden “yeter” demek geçerken dışından “peki” dedin? Kaç sabah kendine ait olmayan bir günün kapısını araladın? Kaç gece, başkalarının düşüncelerine saygı duyarken kendi düşüncelerini susturdun?

İnsan bazen kendini incitmeden, başkalarını incitmemeyi öğrenemiyor. Çünkü çoğu zaman nazik olmakla kendini yok saymak arasındaki çizgi, düşündüğümüzden daha ince. “İyilik” adına susmak, “hoşgörü” adına boyun eğmek o kadar öğretilmiş ki bize; ne zaman sesimizi çıkaracak olsak, içimizde suçluluk çınlıyor.Oysa kırmamak için kendimizi kırdığımız her an, içimizde bir parça daha eksilir. Ve biz, eksildikçe çevremize daha çok şey vermeye çalışırız; ama boşalan bir bardak, başkasına su taşıyamaz. Önce kendi içimizi doldurmamız gerekir.

Sınır çizmeyi bencillik sayan bir toplumda, kendine sahip çıkmak çoğu zaman yalnız kalmakla eşdeğer sanılıyor. Oysa o yalnızlık, çoğu zaman huzurun ta kendisi. Çünkü sessizlik, kalabalıkların arasındaki gürültüden daha kıymetlidir bazen. Yalnız kaldığında fark edersin: Aslında en değerli dostun, kendi iç sesin. Kimsenin senden bir şey talep etmediği, seni kendi hâline bıraktığı anlarda, gerçek gücünü keşfedersin. Kendini korumak, kimseyi dışlamak değildir. Bu, sadece kendi alanını kutsal bilmek demektir. Ve o alanı koruyabilmek, hayatta kalabilmenin, hatta bazen sevebilmenin bile ön koşuludur.

Hayat, nazik olmayan ellerle dokunur bazen. Haddini bilmeyen cümlelerle, hoyrat ses tonlarıyla, anlayışsız bakışlarla karşına dikilir. Ve sen, pozitif kalmaya çalışırken, sınır çizmenin utancını yaşamaya başlarsın. Oysa gerçek pozitiflik; herkesin memnun olduğu bir ortam yaratmak değil, kendini koruyarak başkalarına ışık tutabilmekte yatar.
Gülümsemek, her zaman iyi niyetin değil; bazen direnişin ifadesidir. Çünkü güçlü insanlar bağırarak değil, gülümseyerek mücadele eder. Kalbiyle konuşan, sessizce yolunu çizen ve gerektiğinde “hayır” demeyi bilen insanlar… İşte onlar gerçek güneş taşıyıcılarıdır.

Kendine şunu sor: Ne zamandan beri “iyi insan” olmak, kendi sınırlarından vazgeçmek anlamına geliyor? Hangi öğreti bize, kendini feda etmenin sevgi olduğunu anlattı? Gerçek sevgi, önce kendine duyulan saygıyla başlar. Kendini küçümseyen biri, başkasını da sevemez. Ve bu yüzden, hayır demekten korkma. Hadsizliğe sessiz kalma. Gülümse, ama gerektiğinde o gülüşün altına net bir sınır çiz. Çünkü pozitiflik, her davranışı sineye çekmek değildir. Bir bahçıvan nasıl çiçeğini koruyorsa, sen de içindeki iyiliği korumak zorundasın. Herkes anlayamaz belki, ama anlayan zaten seninle aynı ışığı taşır.

Bir sabah uyan ve de ki: “Ben güneşle konuşabilen bir insanım.” Gölgelere mecbur değilsin. Işığı seçmek, bir lüks değil; bir haktır. Senin ışığın sadece seni değil, dokunduğun her hayatı aydınlatabilir.