Lavinya Dergisi

MESAFENİN ZARAFETİ
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

İnsan ilişkilerinde görünmeyen ama bir o kadar da belirleyici olan bir cetvel vardır; adına mesafe deriz. Fiziksel uzaklık değildir bu; daha çok bir hâl, bir tutum, bir bilinç hâlidir. Göz göze gelmeden bile birine yaklaşabildiğiniz gibi, yan yana otururken bile kilometrelerce uzağında kalabilirsiniz birinin. İşte bu görünmez ama hissedilen çizgiyi belirleyen şey, çoğu zaman sadece araya giren kelimeler ya da suskunluklar değil, edeptir.

Edep; sözlükte saygı, ölçü, terbiye olarak tanımlansa da kelimelerle sınırlandırılamayacak kadar derin ve yaşamsal bir değerdir. O, insanın kendine ve karşısındakine duyduğu saygının içselleşmiş hâlidir. Görgüyle karıştırılır bazen ama görgü dışa dönük bir öğrenmedir; edep ise içe doğan bir farkındalıktır. Herkesin öğretilerle görgülü olması mümkündür, ama edepli olmak, kalbin terazisinde tartılır.

Bazen en doğru söz susmaktır. Bazen haklı olduğunu bilsen bile bağırmamaktır edep. Kalabalık içinde haddini bilmek, yalnızlıkta kendini bilmek demektir. Ve insan, kendini bildiği ölçüde başkasının sınırına da özen gösterir. Çünkü sınır bilinci, sadece başkalarını değil, insanın kendi öz saygısını da korur.

Psikoloji literatüründe bu "kişisel alan" olarak geçer. Her insanın etrafında görünmeyen, ama iç dünyasını sarmalayan bir çember vardır. Bu çemberin içine ancak izinle girilir. Ne sevgiyi boğacak kadar iç içe, ne uzaklaştıracak kadar soğuk… Gerçek yakınlık, sınırları ihlal etmekle değil, o sınırları anlayışla kabul etmekle kurulur. İşte mesafenin zerafeti de burada başlar.

İnsan ilişkileri tıpkı müzik gibidir. Bazen ses kadar durak da anlam taşır. Her notanın bir sessizlikle dengelenmesi gibi, her ilişkinin de bir mesafeyle şekillenmesi gerekir. Bu, sevgiyi küçültmez, aksine kalıcı kılar. Çünkü sevgi, nefes alacak kadar boşluk ister; tıpkı bir çiçeğin büyüyebilmesi için su kadar güneşe de ihtiyaç duyması gibi.
Hayat bir yolculuksa, herkesin oturması gereken bir yeri vardır bu yolculukta. Kimisi cam kenarında oturur, dünyayı izler; kimisi koridorda bir yerlere yetişme telaşındadır. Ama hiçbirimiz bir başkasının yerine oturmamalıyız. Ne sevgide, ne saygıda, ne de yaşamın başka bir alanında. Edep, sadece mesafeyi değil, yeri bilmeyi de gerektirir.
Ve unutmayalım, bir çiçeği çok sevip de onu sıkıca saran kişi, onu ilk seven olmaktan çıkar, son seven olur. Sevgi, doğru mesafede büyür. Saygı, sınır tanımakla başlar. Ve insan, en çok da edep sayesinde insanca kalır.

“Sınırlar, sadece başkalarını değil, kendimizi de tanımamıza yardımcı olur.” — Immanuel Kant

Bu yazı, hayatın kalabalığında unuttuğumuz küçük inceliklerin bir hatırlatıcısı olarak kaleme alındı. İnsan ilişkilerinde mesafenin, yalnızca fiziksel bir ölçü değil; içsel bir denge, bir zarafet olduğunu fark ettiğim anlarda doğdu bu satırlar. Zamanın hızına kapılıp birbirimizin alanlarına hoyratça girdiğimiz, yakınlığı samimiyetle karıştırdığımız, susmanın asaletini unuttuğumuz günlerde belki de en çok ihtiyacımız olan şey “mesafenin zerafeti.”
Birbirimize daha özenli, daha edepli ve daha insanca yaklaşabildiğimiz günlerin özlemiyle...