Lavinya Dergisi

"ÇOCUKLUĞUN SINIRLARINDA BİR ÜLKE"
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Bir milletin kalbi, çocukların gözlerinde atar. Ve bazen, bir ulusun kaderi bir çocuğun gülümsemesinde saklanır. 23 Nisan, işte tam da bu yüzden, sıradan bir gün değildir. Bir takvim yaprağının kenarına yazılmış bir tarih değil; bir ülkenin yeniden doğduğu gündür. Çünkü çocuklara bayram vermek, sadece şeker ve balon dağıtmak değildir. O, geleceğe yazılmış bir mektuptur. Mustafa Kemal Atatürk, o mektubu çocukların avuçlarına koydu. “Bunu saklayın,” dedi, “bir gün dünya karardığında ışığı siz yakacaksınız.”

23 Nisan, bu yüzden bir hatırlatmadır. Unutma der, unutma ki sen bir çocuktun. Yanağında toz, dizinde yara, ama yüreğinde dağ gibi hayallerle yürüyordun. Sınır tanımazdın. Gökyüzünü sahiplenir, güneşi oyun arkadaşın sanırdın. Şimdi büyüdün. Kimi zaman yorgun, kimi zaman yılgınsın. Ama içinde hâlâ bir çocuk var, sesini duymanı bekleyen.
Ve 23 Nisan gelir. Sadece çocuklara değil, içindeki çocuğa da seslenir. Der ki:

"Hatırla.
Sen bir ülkenin en güzel ihtimaliydin.
Şimdi o ihtimali yaşatmak senin elinde."

Belki artık bayramlara çocuklar gibi sevinemiyorsun. Belki coşku, kalbinin dar sokaklarında yankılanamıyor. Ama hâlâ bir seçim hakkın var: Ya yorgun bir yetişkin gibi susacaksın ya da bir çocuk gibi inanacaksın! Bu bayramda sadece çocukları değil, inancı da kutla. Merhameti. Umudu. Direnişi. Ve en çok da, bir çocuğun dünyayı değiştirebileceği fikrini… Çünkü bu fikir, bu toprakların en büyük mucizesidir.

Ama ne garip, zaman büyüyünce insanın gözlerini küçültüyor. Ufuk çizgisi eskisi kadar geniş görünmüyor artık. Yetişkinlik, hayal kurmanın yerini hesap yapmaya, gülmenin yerini suskunluğa bırakıyor çoğu zaman. Oysa çocuklukta hiçbir sessizlik uzun sürmezdi; biri düşse, diğeri tutardı. Bir oyuncak kırılırsa, bir başka çocuk paylaşırdı elindekini. Adalet duygusu, henüz kirlenmemiş kalplerin en doğal refleksiydi.

Ve şimdi, bu bayramda, dönüp kendimize şu soruyu sormalıyız: O içimizde bir yerlerde hâlâ yaşayan çocuk, bugünkü bizden memnun olur muydu? Çünkü 23 Nisan sadece çocukların gülmesi için değil, büyüklerin aynaya bakması için de var. O ayna, oyuncak rafları değil; vicdan rafıdır. Her çocuğun güvenle uyuduğu, her yüreğin adaletle çarptığı bir ülke… Atatürk’ün düşlediği “gelecek” böyle bir şeydi. Ve o gelecek hâlâ bir soru işareti olarak duruyor karşımızda.

Belki de bayramı kutlamanın en gerçek yolu, çocukları susturmadan, onları sadece dinleyerek başlar. Onların anlattığı hikâyeler çoğu zaman oyuncaklardan değil, hissettiklerinden ibarettir. Ve biz dinlemeyi bilirsek, onlar bize yeniden nasıl insan olunur, anlatır. Bir çocuk “neden her şey adil değil” diye sorduğunda, cevap vermek zorundayız. Çünkü o soru, sadece ona değil; tüm geçmişimize, tüm yarınlarımıza yöneltilmiş bir çağrıdır.

Ve işte tam burada, 23 Nisan yeniden anlam bulur: Bu sadece bir geçmiş kutlaması değil; bir sözleşmedir. Her çocuğun hayal kurabildiği bir dünya için verilen sessiz bir yemindir.

Ve şimdi, her 23 Nisan’da olduğu gibi, gökyüzü biraz daha açık, kalpler biraz daha hafif olsun.
Çünkü bir ülkenin en büyük umudu, hâlâ göğsünü şişirerek şarkı söyleyen o küçük seslerde saklı.
Unutma...
Bir çocuğun gülüşüyle başlar her devrim.
Ve belki bir çocuğun düşüyle kurtulur dünya.