Lavinya Dergisi

KAPININ ARDINDAKİ BÜYÜK SIR
Sıla Nisa ÜNAL

En derin arzumuzdur aslında yalnızlık.

Sanki biri beni görecekmiş gibi etrafıma bakındım. Halbuki ortalıkta kimse yoktu. Ama gizli bir iş yaparken insan hep yakalanacakmış gibi hisseder, değil mi? Zaten işin büyüsü de bu değil midir?

Gözlerim sürekli o eski ahşap kapıya takılıydı. Sanki her an birisi kapı koluna bastırıp içeri girecek ve bana, “Sen burada ne yapıyorsun?” diye soracak gibi hissediyordum. Ardından bir ceza... Belki bir bakışla, belki tek bir sözle. Odanın içinde yalnızca duvardaki eski saatin tıkırtısı ve kalbimin hızlı atışları vardı. İkisi de aynı ritimde, aynı sabırsızlıkla zamanın geçmesini bekliyordu. Her şey sessizdi. Bu sessizlik üzerime bir yük gibi oturmuştu. Sanki nefes alışım bile beni ele verecekmişçesine yavaş yavaş nefes almaya başladım. İlk başta nefesimi tutmayı bile denedim fakat başarılı olamadım. Dışarıdan gelen rüzgâr esintisi bile irkilmem için yeterliydi.

Duvardaki tablolarda, gözleriyle beni takip eden insan portreleri asılıydı. Her biri sanki yakalanmam için heyecanla bekliyor, yakalanınca arkamdan kahkaha atacak gibi bakıyorlardı. Gözleri hep benim üzerimdeydi. Odanın köşesinde bulunan o eski, kahverengi sandalye sanki daha da yakınlaşıyordu bana. Odadaki bütün eşyalar sanki beni köşeye sıkıştırmaya çalışıyorlardı. Kalbim hâlâ hızlı. Kapıya hâlâ göz ucuyla bakıyordum. Ve içimden geçen şey şu: Ya biri gerçekten gelirse? Ya biri gerçekten beni görürse, ne olduğunu anlar mı? O zaman işin büyüsü bozulur mu? Tüm bu sorular zihnimle boğuşurken, gıcırdayan merdivenlerden sanki biri beni yakalamaya geliyormuş gibi koşan adım sesleri yankılandı. Kapının ardında kim olduğunu bilmemek beni daha da çok heyecanlandırdı. Avuç içlerimin terlediğini hissedebiliyordum. Adım sesleri daha da yakından geliyordu. Kapının ardındaki kişi artık kapının önünde durmuş, yavaşça kapı koluna uzanıyordu.

Kapı gerçekten aralandı. O an kalbimin sesini sanki bütün dünya duyuyordu. Kapı kolu yavaşça aşağıya indi, ben olduğum yerde donup kaldım. Nefesimi tuttum. İçeri biri girdi. Göz göze geldik. Annemdi. Şaşkın bir ifadeyle bana baktı. Elimde tuttuğum renkli kâğıtları, küçük kutuyu ve özenle sakladığım pastayı görünce gözleri doldu. İnce sesim bütün odada yankılandı: “İyi ki doğdun anneciğim.”