Lavinya Dergisi
LANETENGİZ ÖRÜMCEKLERİN ARDI 1
Ve akıl sessizce kalbin bagajına saklanır. Yakalanmadan geçebilsin diye dua eder dünyanın sınırından.
Gölge kokulu bir ışık kendi koynunda ışıtıyordu elma ağaçlarını her yandan paketleyen örümcek ağlarıyla giyinmiş araziyi. Ağların sahibi olan küçük beyaz örümcekler hiçbir zaman doğanın bir parçası gibi gelmezdi Kimim’ e. Sanki sürekli kızgın kızgın bakıyorlar ve ördükleri her ağı bir gün Kimim’ in ağzına burnuna da örmek arzusuyla yanıp tutuşuyorlardı. Kimim onları bir lanet olarak görürdü hep. Dedesinin, güzelim elma ağaçlarını o garip varlıklardan kurtarmak için hiçbir şey yapmaması da bu inancını güçlendirirdi. Hak edilmiş bir cezaydılar belki. Yine de Kimim ailesi köşkü terk ettikten sonra da örümcekleri dert etmeyi bırakmadı. Kendini hazır hissettiğinde de onlar için geri döndü. 2002. doğum gününden hemen sonraki geceydi. Niyeti tüm ağaçları kesmekti. Öyle ya, bir şeyi öldürmenin en etkili yolu boğazını kesmek değil onu evinden koparmaktı. Kimim planını uygulamak için neden geceyi seçmişti kendisi de bilmiyordu. Belki de izlediği tüm korku filmlerinde başrol beladan kurtulmanın yolunu hep gece bulduğu içindi. İlk gece 2 baltayla geldi eski köşke. Lakin ne olduysa oldu, o gece cesaret edip de kesemedi ağaçları. Eve eli boş döndüğünde annesine arkadaşlarından birinin kendisine acil ihtiyacı olduğu için onun yanına gittiğini, ağaçları bu yüzden kesemediğini söyledi. İkinci gece de eli boş döndü. Bu kez de aniden polen alerjisinin azdığını söyledi annesine. Üçüncü gece biraz daha kararlıydı. Hatta o kadar kararlıydı ki annesine ağaçları kesin olarak halledip sonra da eski köşkte uyuyacağını, bu gece dönmeyeceğini, kapıyı kesin bir şekilde kilitleyip uyumalarını söyledi. Annesi Kimim’ e her ihtimale karşı anahtar vermeyi birkaç kez teklif ettiyse de Kimim kabul etmedi ve kesinlikle dönmeyeceğini söyledi. Yanına acıkırsa atıştırmak için biraz çikolata aldı ve stresini yapmacık da olsa bastırması için annesinin demlediği lavanta çayını içti. Nihayet evden çıktığında annesinin arkasından kapıyı kilitleyişinin çıkardığı tıkırtılar ufak bir yutkunmaya sebep oldu. Yine de durmadı ve eski köşke vardı. Saat gece yarısına yaklaşıyordu. Havada pürüzsüz bir karanlık vardı, gökyüzü simsiyah olsa da her şey net bir şekilde görünüyordu. Beyaz ağlar, çürümüş fermanları andırıyordu elma ağaçlarının kanı çekilmiş kolları arasında. Kuvvetli sayılabilecek bir rüzgâr vardı. Ağlar dans eder gibi garip bir biçimde sallanıyorlardı. Sanki bilinçliydiler. Bahçeye musallat olmuş denizanası hayaletlerini andırıyordular bu halleriyle. Kimim arabasına hemen geri bindi ve soluğu evde aldı. Ama kapıyı çalmaya da cesaret edemedi. Sabah olana kadar kapının önünde oturdu. Sabah olunca da çalışıp yorulmuş gibi kapıyı çaldı ve annesine işin yarısının bittiğini kalan yarısını da haftaya halledeceğini söyledi. Olacaklar hakkında hiçbir fikri yoktu oysa. Aradan 4 gün geçti. Kimim inadı bıraktı. Ağaçları kesmesi için gizlice bir adam tutup, iş bittikten sonra kendisinin yaptığını söyleyecekti. Vakit kaybetmeden birini buldu ve gündüz vakti gidip ağaçların tamamını halletmesi için anlaştı. Kesim günü geldiğinde Kimim huzurla uyandı. Anlamsız bir rutini olan lavanta çayına bile hiç ihtiyacı yoktu o sabah. Leziz bir kahvaltıdan sonra kütüphaneye gitti. Kütüphaneden öğlen çıkacak ve kesim işinin bitmek üzere olduğunu düşünerek ayarladığı elemanın numarasını mutlulukla çevirecekti. Lakin o arayamadan usta onu aradı. Hem de hiç beklemediği kadar erken bir saatte. Kimim o kadar ağacın bu kadar kısa sürede nasıl kesildiğini anlayamayarak telefonu açtı. Lakin duyduklarına inanamadı. Usta ona eski köşke az önce varabildiğini, fakat bahçedeki ağaçların 2 tanesi hariç hepsinin zaten kesilmiş olduğunu söyledi. Kimim duyduklarını birkaç dakika algılayamadı. Beyninden vurulmuşa döneyazdı. O köşkün kendisi ve annesi dışında yaşayan hiçbir varisi kalmamışken kim oraya gidip de böyle bir şey yapardı? Annesi günlerdir gözünün önündeydi. Üstelik çok güçsüz ve zayıf bir kadındı, değil yaşlı elma ağaçlarını kesmek, elmayı bile zor doğrardı. Acaba annesi başka bir adam mı tutmuştu? Ama paranın tüm kontrolü Kimim’ de idi. Hayır, bu işin arkasında annesi olmazdı. Kimim’ in vücudundan buz gibi bir dalga aktı. Etrafındaki herkesin kafasını beyaz örümcekler olarak görmeye başladı. Ustaya, hiçbir şeye karışma öyleyse hemen terk et orayı, dedi ve telefonu kapattı. Kimim ürpermişti ama merakı daha baskın çıktı. Hemen eski köşke gidip neler olduğunu öğrenmeliydi. Arabasına atladığı gibi yola çıktı ancak önce iki arka tekeri birden patladı. Tekerleri değiştirdikten sonra zincirleme bir kaza yüzünden yolların en az 3 saat kapalı olacağını öğrendi. Yol açıldıktan sonra benzini bitti ve benzinlik bulması 2 saatini aldı. Lakin benzinlik bulduğunda da cüzdanını arabada unuttuğunu fark etti ve arabaya geri dönüp cüzdanını alıp benzinliğe geri gelip benzin alıp arabanın yanına geri dönmesi de bir şeyler atıştırıp ihtiyaçlarını gidermekle beraber 5 saatini aldı. Artık başka bir şey kalmamıştır derken bu kez de ön tekerlerinden biri patladı. Onu da lastikçi bulup değiştirmesi yaklaşık 2 saat sürdü. Böylece Kimim eski köşke varmayı başardığında saat de yine gece yarısına kavuşuyordu. Kimim eski köşkün kapısı önüne vardığında ağlamak üzereydi. Tükenmiş şekilde arabadan indi ve köşkün bahçesini çevreleyen demirlerin ötesinden gerçekten ustanın da dediği gibi tüm elma ağaçlarından temizlenmiş boş araziye baktı. Normalde buna çok mutlu olurdu ancak şu an ağaçlar kesildiği için morali çok bozuktu. Usta söylediğinde pek inanası gelmemişti. Yol boyunca kendi kendine ustanın yanlışlıkla başka bir köşke gittiğini söyleyip durmuştu. İhtimal vermemişti ağaçların kendi kendine kesildiğine. Kendi kendine mi? Anlaşılan Kimim sandığından daha çok ürkmüştü. Mantıklı düşünemeyecek kadar. Oysa şu an tek ihtiyacı olan biraz çocukluktu. Hani bir yetişkine karşı hakaret amacıyla kullanılan “Çocukluk etmeyi bırak!” lafındaki o çocukluğa. Çünkü ancak bir çocuğun cahil cesareti yeterdi büyüklerin mantıklı korkularıyla baş etmeye. Kimim acaba kaç dakika pörsümüş yetişkin dehşeti içinde o bahçeyi seyretti? Ardından yavaşça tek gram pas bulunmayan demir kapılara ilerledi. Elindeki kelebek figürlü anahtarı kilide oturttu ve çevirdi. Kapı öyle sessizce açıldı ki sanki ağzı bağlanmıştı. Normal değildi. Oysaki Kimim bildi bileli o kapı bir kez bile gıcırdamamıştı zaten. Yine de normal değildi işte. O gece Ay’ ın gökyüzünde oluşu bile anormaldi Kimim için. Bahçeye adımını attı. Yüzlerce ağacın yerinde sadece devasa bir ziyafetten geride kalan boş tabaklar misali, oyulmuş gözler gibi yuvarlak kökler duruyordu. Kimim gözünün ağaçları değil de örümcekleri aradığını fark etti. Sanki ensesindeydiler. Boynunda, bileklerinde, ayak parmaklarının arasında. Oysaki hayır. Hiçbir yerde değildiler. Kimim azıcık bile mutlu olmadığını söylese yalan olurdu. Ama bu öyle bir mutluluktu ki, yarasını onun iznini almadan diken bu cerrah her kim ya da ne ise onun ödünü avlamaya çalışıyordu. Kimim en azından örümceklerden yana güvende olduğuna emin olunca ustanın bahsettiği kesilmemiş o iki ağacı aramaya başladı gözleri. Peki ama onlar neden kesilmemişti? Kimim’ in en ufak bir fikri yoktu. Nihayet karşısında söz konusu ağaçları gördüğünde hem küçük dilini hem büyük dilini yutacaktı. Çünkü bu iki ağaç kesilmemişti ve üstlerinde ne örümceklerden ne de örümcek ağlarından ufacık bir iz dahi yoktu. Pırıl pırıl ve çok sağlıklıydılar. Hatta Kimim yanlış görmüyorsa üstlerinde olgun elma bile vardı. Genç adam mest olmuş halde ağaçlara yaklaştı. Evet evet. Üstlerinde gerçekten de yemyeşil ve parlak meyveler vardı. Kimim hipnotize olmuş gibi otomatik hareketlerle en yakınındaki elmaya uzandı. Ancak o dokunamadan gür fakat yankısız bir sesin hitabını işitti.
-Sakın dokunma!
Bir anda dengesini kaybedip toprakla burun buruna gelen Kimim, doğrulayazarken köşkün bir zamanlar kendi odasına ait penceresinden sarkmış bembeyaz, uçuşan etekler ve ışıl parlayan bir çift iri nokta görünce kalkamadan gördüğü o iki noktaya çivilendi gözbebeklerinin her hücresi, öylece donup kaldı.