Lavinya Dergisi

KASSANDRA’NIN KIRIK KEHANETLERİ
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Tarihin tozlu sayfalarına gömülmüş bir isimdir Kassandra. Troya kralı Priamos ve Kraliçe Hekabe'nin en güzel kızı. Truva prensesi, Apollo’nun lanetli kahini, kehanetleri kimse tarafından ciddiye alınmayan kadın. Ancak onun hikayesinin az bilinen bir yönü, bu lanetin altında yatan ironiye işaret eder.
Efsaneye göre, Apollo, Truva prensesi Kassandra’ya aşık olmuş ve onu kazanabilmek için ona kehanet yeteneğini bahşetmiştir. Kassandra, tanrının sunduğu bu armağanla çok mutlu olmuştur ve tüm geleceğini bu kehanet gücü ile belirlemek ister. Ama Apollo'nun aşkını reddettiğinde işler değişir. Aşık olduğu kadın tarafından yok sayılan, görülmeyen, ilgisizliğe mahkum edilen Apollo öfkeyle verdiği ödülü bir lanete çevirir. Artık Kassandra, geleceğini görebilen bir kadındır ama bir bedel ödeyecektir: Söylediği hiçbir gerçekliğe kimse inanmayacaktır. İnsanlar, onun kehanetlerini ya alaya alır ya da yok sayar.
Ancak bir gün Kassandra, farklı bir yolu seçti. Kehanetlerinin doğruluğunu kanıtlamak için gelecek değil, geçmişi aktarmaya başladı. Truva Savaşı'na devam ettiklerini değil, Truva'nın altın çağına ait anıları dillendirdi. Geçmişin bir nevi kehanete dönüştüğünü fark etti; Geçmiş, sonunda bir büyü ve cazibeyi taşıyordu. Kassandra, Truva'nın eski görkemini, zaferlerini, barışın içindeki yıllarını anlatarak, halkın dikkatini çekmeye başladı. O anıların içinde kaybolmuş bir huzur vardı; geçmiş, insanlardan belirsiz olmayan, bilinen bir güvenlik sunuyordu.
İronik bir şekilde, Kassandra'nın sözleri bu kez reddedilen kehanetler gibi değil, değerli hatıralar gibi kabul edilmeye başlandı. İnsanlar, Truva'nın geçmişindeki altın çağında onun verdiği detaylara kulak verdiler. Çünkü geçmiş, geleceğin belirsizliğinden çok daha az tehdit oluşturuyordu. Kassandra, bir yandan halkını gerçeklerden korumak için çırpınırken, diğer yandan geçmişin naif anlatıları içinde bir sığınak bulmuştu. O anıların içinde kaybolan halk, savaşın yaklaşan karanlık gününü unuturken, Kassandra geçmişinin büyüsünü kullanarak bir tür zafer kazandı. 
Kassandra’nın bu seçimi, onun lanetini kısmen de olsa kırmasını sağladı. Ancak bu kez başka bir gerçekle yüzleşti: İnsanlar, geçmişi dinlerken bile ondan bir ders çıkarmaya yanaşmıyordu. Truva’nın ihtişamı üzerine söylenen sözler, savaşın karanlığını gölgelemiyor; sadece nostaljik bir avuntu sunuyordu.
Bu hikaye, bize şunu hatırlatır: İnsanlık, bazen yalnızca duymak istediğini dinler. Kassandra’nın kırık kehanetleri, bizim unutmayı seçtiğimiz gerçeklerin bir yankısıdır. Eğer geçmişin sesine kulak veremiyorsak, geleceğin sessiz çığlıklarını nasıl duyabiliriz?
Kendi hayatlarımızda da Kassandra’nın hikayesini tekrar tekrar yaşarız. Kaç kere, bir gerçeği haykırıp duyulmadık? Kaç kere, sessizliğimizle kendi lanetimizi kırmaya çalıştık? Belki de önemli olan, sesimizi duyurmak değil, onu hangi hikayeye dönüştürdüğümüzdür.