Lavinya Dergisi
AKIL
Yok saydığımız insanlığın pençesinde bu kış ağır geçecek . Bir lokma umut için benliğimizin son demlerine kadar inmeli, onu adeta sömürmeliyiz; yoksa çok uzak ufuklarda kalacak umutlar. Çürümüşlüğün, yok olmaya yüz tutmuşluğun dibini yaşarken, gülebilmek için hangi sebeplere sığınmalıyızın soruları beynimizde dans ederken aklımıza ve ruhumuza en çok ihtiyaç duyulan zamanlardayız. Dilimizdeki sözcükleri bile yazıya dökerken en ince ayrıntısına kadar düşünüp ince ince elerken bizi okuyan insanlara daha az hüzünlü ve daha az acıtan hikayeler ve dogmalar sunarken, zorlanıyoruz.
Ey hayat! Yanlış zamanlarda mı yaşıyoruz seni kim bilir!
Her hücremle özgür düşüncenin ve umut dolu anların çokluğunu yaşarken, kalemimi isyan hokkasına batırmak zorunda olduğum gerçeğini kabul ettiğim sabaha uyanmak acı veriyor. Bildiklerim boş bilmediklerim sarhoş güne başlamak. İşte buna itirazım var. Yaşanan ve hatta dibine kadar acizliği yaşatan zamanın efendilerine isyanım var.
Ey hayat! Seni yanlış bir ruhla mı yaşıyoruz kim bilir!
Zaman kavramını, zamane hayatlar böyle yaşanıyor kavramıyla karıştırdık. Hak yolundaki tüm kutsal fikirleri zikrimize koyduk lakin uygulamadık. Aklı, menfaat çadırında altın kafeste sakladık. İyiliğe değil; sadece ve sadece bir kısmın iyiliğine çalıştı o altın kafesteki akıl. Saygıdeğer, büyük düşünür Aristo’nun dünya üzerindeki her sorunu anlamlandırmak, her olayı aydınlatabilmek adına tek ölçüt olarak gördüğü aklı, biz hangi derenin sazlığında büyüttük?
Rönesans akımını sadece insana özgü bir hayat tarzına döndüren ve bu uğurda tüm naturalara gem vuran anlayışla mı başladık alaşağı gitmeye. Aydınlanma çağı denilen akıma kapılıp neyi aydınlattı acep insanoğlu. Bilginin ve akıl yürütmenin ön plana çıkmasıyla insan ne kadar kendini tanıdı? Sanatın büyülü temaşasının neye evrildiğini görmek de ayrı bir anlam kargaşası. Fikirlerin serbestçe tartışılıp geliştiği dönemlerden, bireysel çıkarların ve popüler kültürün ön planda olduğu bir düzene nasıl evrildik? Ayrı bir akıl tutulması, belki de bir kayboluş.
Kulakların çınlasın saygıdeğer Aristo! Senin akla verdiğin değeri biz neden hiçe saydık? Şu an durup düşünmemiz gereken bir eşikten geçiyoruz belki de. Aklımızı edebiyle ve hakkıyla kullandığımız zamanlarda, hakikat arayışının peşinden koştuğumuz günlerde tekrar görüşmek üzere...