Lavinya Dergisi

“İÇİMİZDEN BİRİ: ANKARA”
Sıla Nisa ÜNAL

En derin arzumuzdur aslında yalnızlık.

Ankara, orta yaşlarında bir adamdır. Ne çok gençtir ne de yaşlı. Üzerinde düzgün ama sade bir takım elbise vardır.  Saçları hafifçe kırlaşmıştır, yüzünde yılların izleriyle karışık bir dinginlik taşır. Çok konuşmaz, ama konuştuğunda anlamlı şeyler söyler; fazla derine inmese de her kelimesi tartılmış, oturaklıdır. Onunla ilk tanıştığınızda sıradan ve resmi biri gibi gelir, ama tanıdıkça katmanlarını keşfetmeye başlarsınız. Gülümsemesi biraz mesafelidir, ama içinde sıcak bir samimiyet saklıdır. Çay içmeyi sever, genellikle ince belli bir bardakta. Sıcacık evinde her gün onu sabırla bekleyen kedisi vardır. Her daim o altın varaklı koltukta kıvrılır.  Her fırsatta tarihi anılarını anlatır: gençlik yıllarındaki Cumhuriyet coşkusu, eski taş binalar ve geniş meydanlar üzerine konuşur.

Biraz devlet memurudur, biraz eski bir sanatçı. Biraz moderndir, biraz geleneksel. Hafta içi sabahları erkenden kalkar, kravatını takar, işini ciddiyetle yapar. Ama akşamları onu bir tiyatroda ya da Nazım Hikmet’in şiirlerini okuyan bir kafede bulabilirsiniz. Sesi sakin ama etkilidir, anlattıklarıyla geçmişin izlerini bugüne taşır.

Ama işte Ankara, sadece böyle bir adam değildir. Yasak ve tehlikeli bir aşk gibidir de aynı zamanda. Bir türlü kurtulamazsınız ondan. Kurtulmak ister misiniz, asla emin olamazsınız. Çünkü hep savaşırsınız kendinizle. Bir yanınız onun için ölüp biterken, diğer yanınız kaçmak ister ondan. Kimi zaman üzerinize çok gelir. Siz kurtulmak istedikçe ayağınıza dolanır. Nereye kaçarsanız kaçın, hep ona çıkar yollar. Kimi zaman kucaklar sizi bir anne şefkatiyle. O sıcacık kollarından çıkmak istemezsiniz. Oradan ayrıldığınız an tehlike başlar sizin için. Hayat artık bir yaşam mücadelesine döner. Kimi zaman tam kurtuldum dersiniz, şöyle bir dönüp bakarsınız ardınıza. Bakar ardınızdan, gözü yaşlı. Dayanamazsınız, kıyamazsınız ona. Bu sefer siz olursunuz ona bir yuva. İçinizde beslersiniz aşkınızı, ama yeri gelince haykırmasını da bilirsiniz. Aslında sevmeyi bilene güzeldir Ankara. Aşkı bilene güzeldir. Vefalı bir dosttur size. Beraber yaşar sizinle aşkınızı. Mutluluğunuzu paylaşırsınız onunla. Hasretinizi, sevginizi, zaafınızı, sırlarınızı bilir herkesten önce. Sizinle mutlu olur o da. Açar çiçekleri, o güzel havasıyla size umut verir. Bir şarkı fısıldar kulağınıza usul usul. Sizi çok uzaklara götürür. Ama üzüntünüzü de paylaşır. Hem de öyle bir paylaşır ki. Sizinle ağlar en başta. Sert rüzgarları yüzünüze vurduğu vakit anlarsınız kızdığını size. Önce çok soğuk olur havası, sizi içine çeker. Ardından göz yaşlarını bırakır yavaş yavaş. Sıkı sıkı sarılır size, acınızı paylaşır. Kimseniz olmasa bile dost olur size. Sonra biter göz yaşları, uzun bir sessizlik olur. Siz susarsınız, o susar. İşte o zaman anlarsınız dostluğunu.

Ankara, kimsenin tam anlamıyla sahip olamayacağı ama kimsenin de kaybetmek istemediği bir ruh taşır. Hem geçmişte yaşar hem geleceğe bakar. Hem dosttur hem sevgili. Soğuk rüzgarlarına rağmen içi sıcaktır. Sessizliğinde, sizi anlayan bir ses saklıdır. Bazen bir meydanda, bazen eski bir caddenin köşesinde bulursunuz kendinizi onunla. Ve anlarsınız, Ankara sadece bir şehir değil; insanın ta kendisidir.