Lavinya Dergisi

BUZ BEYAZI
Pelin ŞEHİDOĞLU

Sözcükler bir kaç hece lakin bilmezler ki bizim evrenimizde binbir gece.

Geçmişin keşkelerine geleceğin belkilerini yeğlerim. Safran sarısı kağıtlarıma iliştirdiğim, kırık dökük lakin umutlu kelimelerimi cebimde taşıdığım Polyanna'ma ve yüreğimdeki Don Kişot'a atfederim. Zaman benim ya da benim zamanım değil. Ne farkeder ? Ben kendi pusulamı kendi gerçeklik yoluma çevirdikten sonra.
Mevsim buz beyazı. Ya o beyazlığın altındaki saklanmış adeta pusuya yatmış, görülmeyen lakin tedirginliği her adımda kendini belli edenleri kürüyerek çıkartacağız. Ya da muhteşem beyaz örtünün büyüsüne kapılıp hiçbir zaman gerçek olamayacakların hayali ile yaşayacak; eksik, yanlış ve de cehaletin hüküm sürdüğü hikayelerde figuran olacağız. 
Her adımda bana bağıran bir ses var. Gerçekleri görmek istemeyenlerin çığlık çığlığa yakarışları, karanlıktan kaçanların sesleri. Ama ben kendi yolumda ilerlemek, her adımı kararlılıkla ve cesaretle bezeyip o buzlu patikaları aşmak zorundayım. Onlar karanlıkla yüzleşmeyi reddebilirler ama ben bir an olsun duramam. Her adımda sesler daha da yakınlaşıyor, daha da acımasızlaşıyor. Korkularından kaçanlar, geçmişin bağlarından kurtulamayanlar. Onlar bana cesaretsizliklerini muhteşem bahanelerine ekleyip bir ödül gibi fısıldarken, korkularını bana enjekte ederken benliğim geçit vermiyor, vermeyecek. Bilmezler ki attıkları her çığlık içimdeki alevi körüklüyor. Beyaz örtü, karanlık sessizlik… Hepsi geçici… Gerçek olan benim yolum…
Onlar karanlığın sıcaklığında can bulup ısınırken ben ışığın soğukluğuna sarılıyorum. Karanlık, bana ait olmadığını söyleyen bir çağrı gibi gelirken, ışık bir sırrı fısıldıyor kulağıma; her şeyin olduğu gibi kabul edilmesi gerektiğini. Karanlık, geçmişin yaralarından gelen bir hıçkırıkken; ışık, geleceğe dair bilinmeyen bir umut gibi parlıyor. Benim yolum, her adımda karanlıkla yüzleşmek değil, onun geçici olduğunu kabullenmek. Korkularımın ardında, benliğimi bulmak için yürüdüğüm yolu yeniden şekillendiriyorum. Onlar arkamda kalırken adımlarımın gücü her geçen saniyede daha fazla hissediliyor. Daha fazla kayboluyorum derken daha fazla kendimi bulmanın gücüne erişiyorum. Korku, hiç yalnız bırakmayan bir gölge gibi peşimde… Korkunun dansı, bana cesaretin adımlarını öğretirken güçlenmenin bilinci ile bir adım yükseğe taşıyorum yorgun fikirlerimi.
Her adımım daha özgür, her düşüncem biraz daha sağlam. Buzun soğukluğu ile dirilirken ışığı ile farkedilmişliği yaşıyorum. Soğuğun her zerresi beni şekillendiriyor. Bir yıkım değil, bir uyanış … Edilgen değil etkene evriliş… Savunmasızlığımı bilinçle donatıp kalkanlarımı biliyorum buzun yakıcı soğuğu ile. Bilinçli seçimlerim, yeni yine yeniden, yoktan var ettiğim kalkanlarım…
Buzun soğukluğunda eriyen, ışığın sıcaklığında dirilen benliğim, artık ne geçmişin yankılarıyla ne de geleceğin belirsizlikleriyle sarsılabilir. Her kalkanım, bana ait olmayanı dışarıda bırakırken, içimdeki gerçek gücü uyandırıyor. Karanlık, son kez benden uzaklaşıyor. Her gölge, birer hatırlatıcı; ne kadar korksam da, ne kadar kaybolsam da, sonunda ben kendimi bulacağım. Yıldızlar, beni bekliyor. Ve ben, artık sadece yolculuk yapmak değil, yolun sonunu görmeye, kendi ışığımı yaratmaya hazırım.