Lavinya Dergisi
TOPRAĞIN ALTINDAKİ SES
Derin bir uykudan uyanmışçasına göz kapaklarım ağır ağır açılıyor. Kulağımda uğultuya benzer garip sesler, başımda tarif edemeyeceğim amansız bir ağrı. Çok soğuk, üşüyorum. Hem de çok üşüyorum. Fakat bedenimi hissedemiyorum. Sanki varım ama yok gibiyim de. Gözlerimi etrafta gezdiriyorum. Gördüğüm tek şey boşluk. Kocaman bir boşluk. Yalnızca ufacık bir delikten bir ışık hüzmesi iniyor gözlerime. Bilincim yavaş yavaş yerine gelmeye başlıyor. İnsan sesleri duyuyorum kadın erkek karışık. Bir kadın ağlıyor durmadan. Sanki feryat ediyor. Sesi çok tanıdık geliyor fakat bir türlü çıkaramıyorum. Vücudumu hala hissetmesem de saçlarımın üstünden sanki böcekler geçiyor gibi hissediyorum. Hiç umursamıyorum. Başımın üzerindeki delikten bakmaya çalışıyorum fakat gördüğüm tek şey yalnızca gökyüzü oluyor. Ardından artık onu da göremiyorum. İşte o an anlıyorum toprağın altında olduğumu. Bir anda her şey yerli yerine oturuyor. Derin bir uykudan uyanışıma, vücudumu hissedemeyişime ve feryat eden kadına anlam verebiliyorum artık. Tepemde konuşan insanları dinliyorum. Sesleri az çok tanıyorum. İyi insan diyorlar benim için. Sanki çok bilirler ya beni. Birkaç tanıdık akrabanın sesini duyuyorum. Hayret ilk defa arkamdan konuşmuyorlar. Sanırım öldüm diye saygı duyuyorlar. Gerçi dirime saygıları yokken bir ceset parçasına neden duysunlar ki? Halbuki yıllardır görüşmüyoruz. Buraya gelmeye zahmet etmişler sağ olsunlar. Ama hiçbirinin sesinde gerçek bir hüzün yok. E tabi normal, zaten sevmezlerdi beni. Buraya da gösteriş için gelmişler. Neden bir tek annem ağlıyor? Diğer İnsanlar neden hiç üzülmemiş? Hiç kimseye mi sevdirememişim kendimi? Herkes hakkını da helal etmiş. Sağ olsunlar. Zaten hangi birinin üzerimde hakkı var ki. Yıllardır beni bir kere arayıp sormamış akrabalarım mı yoksa içten pazarlıklı arkadaşlarımın mı? Yazık diyorum kendi kendime. İyi insandım evet. Ee ne de olsa iyi de olsam kötü de sonunda girecektim buraya. Korkardım önceden, hep hayal de ederdim. Acaba ben ölünce ne olacak diye. Fark ediyorum ki bir şey olmuyormuş. Baksanıza olan yine anneme oluyormuş. Kadın harap ediyor ağlamaktan kendini. Saatler geçti herkes gitti ama o benimle kaldı. Belki de cevap vermemi bekleyerek konuşuyor benimle. Burada bile fırçalıyor beni. Eliyle toprağı okşuyor, ağlıyor, bağırıyor, çağırıyor. Beni duyduğunu biliyorum diyor. Duyuyorum tabii ki. Ben seni hep duyuyordum zaten de bunca zaman zaten mevzu duymak değildi ki be annem. Birkaç saat daha geçiyor. Tabii benim için artık zaman kavramı yok, orası farklı ama havanın daha da soğumasından akşam olduğunu anlıyorum. Annem de gidiyor zaten yavaş yavaş. Yine yalnız kalıyorum, yapayalnız, her zaman olduğu gibi.