Lavinya Dergisi
BEN BİR KEDİYİM
Benim bir adım yok, çünkü bir kedinin adı gereksizdir. Herkes bana başka bir şey der; Pişt, pisicik, ay ne tatlı şey, defol, iğrenç gibi. Asıl iğrenç olan kendileri değilmişçesine. Bazen sokakta dolaşırken evlerin penceresinde kediler görüyorum. Bana bakıyorlar. Dışarıdaki hayatı uzaktan izliyorlar. Ben ise bizzat yaşıyorum. Sürekli kendimi onlarla mukayese ediyorum. Ne kadar şanslılar. Sıcacık evleri, onları çok seven sahipleri, her zaman dolu mama ve su kapları var. Benim ise ne evim ne sahibim ne de yemeğim var. Yine de nankörlük etmeyeyim, gerçi etmesem de insanlar nankör diyorlar ama neyse, bazen yemek bulabiliyorum. İnsanların çöplerinde balık, tavuk veya yiyebileceğim yemek artıkları bulduğum günler en güzel günlerim. Hele ki bazı iyi kalpli insanlar bilerek çöpün kenarına özenle artık bıraktığında daha da mutlu oluyorum. Bizi sevmeyen insanlar olduğu kadar sevenlerin de varlığını hissetmek çok hoş bir duygu.
Kendimi bildim bileli sokaklardayım. Ama bu mahalleye 1 sene evvel geldim. Anneme araba çarpınca kardeşlerimle başımızın çaresine bakmaya çalıştık. 3 kardeşim vardı. Birini bir çocuk aldı. Evine götürmek için. İçimizden en çok onu beğendi. Onun kaderi bizimkinden güzel oldu. İlk gittiğinde biraz üzülmüştük ama sonra onu bir evde gördüm. Tüyleri benimkinden temiz ve parlaktı. Boynunda pembe renkli bir tasma vardı. Sanırım mutluydu. O yüzden üzülmeyi bıraktık. Diğer kardeşlerim ise öldü. Birine araba çarptı. Belki yardım ederler diye başında bekledim saatlerce ama kimse gelmedi. En son bir adam gelip onu poşetle çöpe bıraktı. Diğer kardeşim hastalandı. Onunla bir dükkâna sığınmaya çalışmıştık. Ama bizi içeri almadılar. Üstelik hava yağmurlu ve çok soğuktu. O akşam bir binanın girişinde uyumuştuk. Sabah bir insan çıktı binadan. Belki bize yiyecek bir şey verir umuduyla hemen yanına koştuk. Belki kardeşim beğenir ve onu iyileştirip evine alır diye düşündüm. Miyavlayarak bacağına sürtünmeye başlamıştık ki ikimize de tekme attı. Ben kaçtım ama kardeşime birkaç kez tekme attı. Ben bağırdım. Kaçmasını söyledim ama hastalığından dolayı yapamadı. Bir müddet sonra insan gitti. Kardeşimin yanına gittiğimde artık o da gitmişti. Tek istediğimiz biraz yiyecek ve sevgiyken o canından olmuştu. Artık tamamen yalnız kalmıştım. Kimsem yoktu.
Bazen yağmur yağdığında saklanmak için bir yer arıyorum. Her ne kadar istemesem de insanlara sığınmaya çalışıyorum. Bazen bir insan beni kafeye alıyor. O rahat koltuklardan birine kıvrılıp yatmak için sabırsızlanıyorum ama birisi beni görünce çığlık atıyor. Benden korkuyormuş. Ben ona ne yapabilirim ki? Benden korkmasını anlayamıyorum. Ben onu arabayla ezip kaçmam, tekmeleyerek öldürmem, bir avuç mamasına göz dikmem, su kabına sigara atmam ki. Sonra beni dışarı atıyorlar sırf o insan korktuğu için. Bende üzülüyorum. Yanında oturduğu varlıklardan değil de benden korktuğu için. Hâlbuki ki onu öldüren de ben değilim. İşte benim hayatım böyle geçiyor. Tanıdığım her kedi az yaşadığı için sanırım ben de az yaşayacağımı biliyorum. Ama alıştım artık sokakta yaşamaya. Bir gün öleceğimi de biliyorum. Her gün tek hedefim hayatta kalmak oysaki. Ama bazen çok nadir de olsa çok iyi insanlarla karşılaşıyorum. Bize mama veriyorlar, kafamızı okşuyorlar. Hatta bazılar sık sık geliyor. Artık onları tanıyor ve çok seviyoruz. Bazen de olsa bize sahip çıkan, bizi seven ve düşünen insanları görünce insanlara kızgınlığım geçiyor. Zaten kin tutamam ya da nefret besleyip birinin kötülüğünü isteyemem. Çünkü insan değilim. Neyse bu günlük bu kadar yeter. Yağmur atıştırmaya başladı. Saklanacak sıcak ve güvenli bir yer bulmaya gitmeliyim. Hem belli mi olur belki beni de biri evine alır.