-Hey!
Sesin geldiği yöne baktım.
-Ruhunu senden almaya geldim.
Koşar adımla üzerime doğru gelen kişiye baktım. Kanlı gözlerle ve yırtık pırtık kıyafetleriyle adeta korku filminden çıkmış gibiydi.
Olduğum yerde durmayı bırakarak koşarak uzaklaşmayı denedim.
Boş bulduğum bir eve hızlı adımlarla daldım. Evin üst katına çıkarak bulduğum kıyafet dolabının içine giriverdim.
Nefes alış ve verişlerim öyle hızlıydı ki…
-Burada olduğunu biliyorum. Benden çaldığın senin olmayan ruhunu senden almaya geldim.
Dolabın bölmesinden dışarıya baktığımda kanlı gözlerle olduğu yerde bekleyen kişiye baktım. Bilekleri kesilmiş ayakları yara bere içindeydi. Saçları pislikten birbirine girmişti. Üzerinde ise sadece beyaz kısa bir elbisesi vardı. Bunun ilginç yanı elbisesi tertemizdi.
Bir süre olduğu yerde bekleyerek benim olduğum dolaba yöneldi.
Elinde tuttuğu keskin bıçağını boynuna yöneltti. Acı bir çığlık içinde boynuna kesik darbeleri atmaya başladı. Her bıçağı oynattığında sesini daha çok yükseltiyordu.
Boynundan süzülen kanlar ayak bileklerine kadar ulaşıyor bir haldeydi.
Karanlıkta elime gelen kıyafetleri üzerime atarak kendimi saklamaya çalışıyordum.
Tekrar aradan dışarıya baktığımda bu defa kimseyi göremiyordum. Gördüğüm tek şey yerde duran kanlı bir bıçaktı.
Bu olanlar rüya gibiydi. Hatta gibi değil bence şuan kötü bir rüyanın etkisi altındaydım.
Dolaptan çıkmak için kapakları açtım ve dışarıya bir adım attım. Etrafıma göz attığımda artık güvende olduğumu düşünüyordum.
Merdivenlerden inerek alt kata ulaştım. Tam o sırada bir kapı gıcırdaması ile olduğum yerde duruverdim. Bu defasında ise ağlamayla karışık gülüşmeler vardı. Sesler uzağımdan değil tam dibimdeymiş gibiydi. Arkamı döndüğümde hemen karşımda beliren yüz benim kendi yüzümdü. Ama bu yüz kanlı ve bir o kadarda korku vericiydi.
Uzunca bir süre karşımda duran bana benzeyen kişiye baktım. Bu defa beyaz temiz elbisesinden eser yoktu oda kanlardan nasibini almıştı…