Lavinya Dergisi

SÖYLEME BİLMESİNLER
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Zaman su gibi akıp geçerken insan, kendini geliştirmek ya da topluma faydalı işler yapmak gibi yüksek hedeflerle mi meşgul olur? Öyle olmasını hayal ederiz belki, ama bizim toplumda bu pek de yaygın bir alışkanlık sayılmaz. Elbette böyle çaba gösterenler var; ancak onlar da bir elin parmaklarını geçmez. Genelde, hepimizin daha çok ilgilendiği şey başkalarının neleri yapamadığıdır. Eleştiririz, eksik buluruz, kötüleyip küçümseriz; fakat bir başarıyı takdir etmemiz gerektiğinde, sanki dilimiz tutulur. Başkalarının başarılarını kabullenmek zor gelir, çünkü bize göre asıl bilgiyi biz biliriz. Din, ahlak, siyaset, ekonomi, eğitim, hatta giyim kuşam ve yemek içmek gibi her konuda, herkes kendi fikrinin en doğrusuna sahiptir. Peki, neden böyle? Neden birbirimizin başarılarını takdir etmek yerine eksikliklerini görmeyi seçiyoruz? Belki de bu, içimizde birikmiş olan tatminsizliğin dışa vurumu. Kendi hayallerimizi gerçekleştiremediğimiz için, başkalarının hayallerine taş koymak daha kolay geliyor. Gerçekleştiremediklerimizin, ulaşamadıklarımızın bir yansıması belki de bu tutum. Hepimiz, hayat yolunda kendi eksikliklerimizle, yapamadıklarımızla yüzleşmektense başkalarına yöneliyoruz.


Aslında, bu döngüyü kırmanın yolu, önce kendi içimize dönmekten geçiyor. Başkalarının başarılarını küçümsemek yerine, onların yolculuğundan bir şeyler öğrenmeye çalışsak… Birbirimize destek olsak, belki toplum olarak daha hızlı ilerleriz. Küçük bir takdir cümlesi bile, bir insanın cesaretini, kendine olan güvenini nasıl artırabilir, bunu göz ardı ediyoruz. Fakat elbette, bunu başarabilmek için içsel bir olgunluk gerekiyor. Herkesin kendini en bilgili, en donanımlı gördüğü bir toplumda başkalarının başarılarını alkışlamak, güçlü bir irade ve açık bir zihin gerektiriyor. Oysa başarı sadece sonuca bağlı değil, sürecin kendisinde gizlidir. Küçük adımlar, azimli çabalar, düştüğünde yeniden kalkabilme gücü… İşte, toplum olarak bu süreçleri takdir etmeyi öğrendiğimiz gün gerçekten başarıyı kutlamaya başlayacağız. Birini yolun başında destekleyip yüreklendirmek, belki de onu başarıya götüren en önemli güç olacak. Belki biz farkında değiliz ama bazen yalnızca bir destek, bir takdir ifadesi bile insanlara umut olabilir. Toplum olarak daha sağlıklı bir bakış açısı geliştirebilmek, hepimizin elinde. Bireysel olarak değişmeye, daha çok desteklemeye ve daha az yargılamaya başladığımızda, toplum olarak da güçleneceğiz. Belki günün birinde, başkalarının başarıları da en az kendi başarılarımız kadar içimizi ısıtacak; o gün, belki de hep birlikte, su gibi akıp giden zamana daha dolu dolu anlamlar katacağız. Başarıya ulaştığında, sakın dile getirme. Söyleme, bilmesinler. Herkesin işin asıl zorluğunu görebileceği yerde değil, seni yalnızca eleştirebileceği mesafede dur. Onlara göre, senin başarının altında hep bir şans ya da tesadüf yatıyor; emek, çaba, mücadele... Bunlar bir hiç. Sen başardıkça, kendilerini eksik hissetmekten çekinirler. O yüzden yolculuğunu anlatmazsın, hayallerini saklarsın. ‘Söyleme,’ diyen bir ses hep kulağındadır. Çabalıyorsanda düştüğünde yeniden kalkıyorsanda bir yandan ‘Görmesinler,’ dersin içinden. Çünkü görseler dahi anlayacaklarını sanmazsın; görmek istediklerini görür, duymak istediklerini duyarlar.


Aslında başarı, yalnızca bir sonuç değil, o zorlu yoldan geçmek, sabretmek, hatalarla yüzleşmek ve sonunda kendi sınırlarını aşabilmek. Bunu bilen bilir, ama toplumsal hafıza nedense bunu es geçer. Belki de biz, neyin gerçek başarı olduğunu anlayana kadar birbirimizin başarılarını gizli saklı yaşamak zorundayız. Eğer bu toplumda gerçekten ilerlemek istiyorsak, önce başarının kıymetini ve onu takdir etmenin gücünü anlamalıyız. Bu gücün, toplumdaki her bireyi nasıl ileriye taşıyabileceğini fark ettiğimiz gün, belki de bu sessizlik sona erecek. Belki bir gün, başarıları saklamamız gerekmeyecek; onları paylaşmak, hep birlikte kutlamak normalleşecek. İşte o zaman, söylenmeyenlerin yerini gerçek destekler alacak.


Belki o gün geldiğinde, başarılar saklanmaz, yollar yalnız yürünmez olur. İnsanın insanı desteklediği, her adımın bir diğerine umut kattığı bir toplumda yaşamanın nasıl olduğunu hep birlikte deneyimleriz. Birbirimizin yükünü hafifletmeyi, yolculuğuna ışık tutmayı öğrendiğimizde, kimse başardığı için susmak zorunda kalmaz. Belki bu sayede, söylenemeyenlerin yükü omuzlardan kalkar, başarılar korkusuzca dile gelir. Fakat o gün gelene dek, içimizdeki ‘Söyleme, bilmesinler’ sesiyle yaşamaya devam ediyoruz. Hayallerimizi saklayarak, yollarımızı sessizce yürüyoruz. Belki de değişimin yolu, bu sessizliği bozan birkaç cesur sözden geçiyor. Çünkü gerçek değişim, bir kişiyle başlayıp dalga dalga yayılan bir cesaretten doğar. Bir gün, bunu başarabilirsek… İşte o gün, her şey gerçekten değişmeye başlar. Hayat bu ya, bazen hiçbir şey söylemesen, kendini anlatmasan bile senden rahatsız olan insanlar olur. Bu, hayatın her alanında karşımıza çıkabilecek insan tiplerinden biri. Teşbihte hata olmaz; toplumda böyle insanları gördüğümde, duyduğumda aklıma hep yılan gelir. Bilmem bilir misiniz yılan ile ateş böceğinin hikayesini?


Yılan ve Ateş böceği:

Bir gün, bir yılan ateş böceğinin peşine düşer. Tam onu yakalamak üzereyken, ateş böceği ona seslenir:
"Sana bir soru sorabilir miyim?"
Yılan, kibirli bir edayla cevap verir:
"Aslında kurbanlarımın sorularını cevaplamam ama sana bir istisna yapacağım.
"Ateş böceği derin bir nefes alır ve sorar:
"Sana bir zarar mı verdim?
"Yılan kısa ve soğuk bir cevap verir: "Hayır.
"Ateş böceği tekrar sorar: "Senin besin zincirine dahil miyim?
"Yılan yine "Hayır," diye cevaplar.
Ateş böceği son bir kez daha sorar: "O halde niçin beni yemek istiyorsun?"
Yılan, ateş böceğinin gözlerine bakarak sert bir ifadeyle cevap verir:
"Çünkü senin ışığını görmeye dayanamıyorum."


Unutmayın, bazen ne yaparsanız yapın, yaptığınız şey kimseye zarar vermese bile, hatta iyilik yapıyor olsanız bile birileri arkanızdan konuşacak, sizi eleştirecek, kötüleyecek ya da şikâyet edecek. Hatta bazen size darbe bile vuracaklar. Neden mi? Çünkü sizdeki ışık, onlarda yok! Işığınızdan rahatsız olup kıskançlık yapacaklar.


Ama sakın vazgeçmeyin, olur mu? Ne ile karşılaşırsanız karşılaşın, neye maruz kalırsanız kalın, ışığınızı söndürmeyin. Karanlık yollarınızda kendi ışığınızla dimdik yürüyün; çünkü sizi aydınlığa çıkaracak olan, işte o ışıktır.

"Osman Yavan"