Lavinya Dergisi
BİR DOLABIN ARDINDAKİ YÜKOldukça soğuk, ıssız ve karanlık bir odadayım. Önümde, upuzun, meşeden yapılmış bir gardırop var. Uzun bir müddet, gardırobun önünde dikiliyorum. Zihnim, en az önümdeki dolap kadar darmadağın. Korkarak açıyorum kapakları. Karşılaştığım manzara karşısında şaşırmıyorum, çünkü bu kadar dağınık olduğunu tahmin ediyordum. Çok uzun süredir asla toplamak istememiştim; ellerim bir türlü varmamıştı.
Ben toplamadıkça, dağ gibi büyüyor; o büyüdükçe, içimdeki sıkıntı da artıyordu. Her ne kadar şimdi istemesem de bir yerden başlamak zorundaydım. Yavaş yavaş düzenlemeye başladım. Önce kirlileri bir kenara ayırdım. İçimden, "Neden bu kadar kirliyi temizlerin yanına koyup da temizleri de kirlettim?" diye geçirdim. Ardından, artık giymediklerimi, giydiğimde içinde rahat edemediklerimi, onlarla iken hep diken üstündeymiş gibi hissettiklerimi çöpe attım. İnsan, neden kendini rahat hissetmediği şeyleri saklar ki? Bazen kıyamaz, atmaya. Sürekli şans vermeyi dener. "Bir gün belki rahat ederim içinde," diye düşünür, fakat asla öyle olmaz.
Tekrar dönüyorum dolabıma. Sürekli giydiğim kıyafetlere bakıyorum. En önde duruyorlar; giydiğimde kendimi mutlu, güzel ve rahat hissettiklerim. Onları ne kadar giydiğimi düşünüyorum. Bazıları eskimiş ama atmıyorum, çünkü biliyorum ki aynısını tekrar bulamam. Bazıları yırtılmış; olsun, diker, tekrar giyerim diyorum. Atmak gelmiyor içimden. Sanki ona nankörlük etmiş olurum gibi hissediyorum.
Yüzümde ufak bir tebessümle devam ediyorum. Çok kalmadı aslında. Bir saniye duraklıyorum. Dolaptakiler düzeldikçe, fazlalıklardan kurtuldukça, üzerimdeki yükün yavaş yavaş kaybolduğunu hissediyorum. Tekrar dolaba dönüyorum.
Ve artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmadığını, her şeyin yerli yerinde olması gerektiği gibi olduğunu fark ediyorum. Üzerimdeki o tonlarca baskıdan bir anda kurtuluyorum. Bir tüy kadar hafif ve özgür hissediyorum kendimi. O zaman, takılıyor dimağıma bir düşünce: Aslında düzelttiğim bir dolaptan ibaret mi sadece?