Lavinya Dergisi
ZAMAN DÖNGÜSÜNDE YOLCULUKZaman, hayatımız boyunca bize bahşedilen en değerli armağanlardan biri; fakat çoğu zaman onu nasıl geçirdiğimizin farkında olmadan akıp gidiyor. Her dönem, içinden geçtiğimiz süreçlerle ruhumuzda farklı izler bırakıyor. Değişiyoruz, dönüşüyoruz; kimi zaman kendimizi yeniliyor, kimi zamansa içimizdeki yükleri daha derinlere hapsediyoruz. Bu yüzden ruhumuzu yenileme ve içsel bir güncellemeye ihtiyaç duyduğumuzu fark etmek önemli. Ve zorunluluklar… İşte hayatımızdaki en ağır zincirler de bu noktada ortaya çıkıyor. Aslında hayatımızın her dönemi çok farklı geçmektedir. Bize verilen zamanın kıymetini bilmemiz gerekiyor. Dönemsel olarak insan ruhunun yeniliğe ve güncellenmeye ihtiyacı vardır. Hayatımızı dönemsel bir döngü içerisinde devam ettirmek zorundayız. Zorunluluk, insanı maddi ve manevi olarak yıpratan ve bunaltan bir kavramdır. Zaman döngüsünde yaşadıklarımız, hayatımızın farklı katmanlarında derin izler bırakıyor; kimisi anılara, kimisi ise içimizde biriktirdiğimiz duygulara dönüşüyor. Bize zorunlu gibi görünen sorumluluklar arasında kaybolurken, aslında kendimize ne kadar az zaman ayırdığımızı fark ediyoruz. Oysa ki, kendimize dönüp ruhumuzu beslemek, bu döngünün içinde yenilenmemize olanak tanır. Hayatı sadece "zorunluluklar" etrafında dönen bir çark olarak görmek yerine, kendimize ve sevdiklerimize ayırdığımız anların kıymetini bilerek yaşamak, bizi gerçekten özgürleştirebilir.
Zorunluluğun sadece insanın kendisini disipline etmesi gerektiği durumlarda zorunluluğun faydalı olduğu kanaatindeyim. Aksi hâlde dışarıdan gelecek bir zorunluluğa tamamen karşıyım ve bunu doğru bulmuyorum. İnsanın içinden gelerek yaptığı bir davranış kadar doğal, anlamlı ve hoş bir duygu var mı? Açıkçası olduğunu düşünmüyorum. Severek yapılan her şey isteyerek ve içtenlikle yapılmış demektir. Ömrümüzün içinde zorunluluk da bir süreçtir. Bu süreç, insanoğlu için oldukça girifttir. Yaşamımız komplike senaryolarla doludur; bu da kaderin bir cilvesi olsa gerek. Doğumumuzdan ölümümüze kadar geçen süre içerisinde her anımız tek tek kaydediliyor. Süreç, komplike, girift ve periyodiktir. Aslında her şey gelip geçicidir. Bu süreçte bilinmeyen tek şey zamandır. Bize verilen zamanın uzun mu, kısa mı olduğunu bilmiyoruz. Bu yüzden dostum, bize verilen zamanın kıymetini bilmeliyiz. Bu süreçte oluşan giriftler, bize hem maddi hem de manevi zararlar verebilir. Manevi, yani duygusal olarak yaşadığımız herhangi bir olay ya da olaylar, bizde manevi bir yansıma bulabilir. Bu etkiler hem pozitif hem de negatif dönüşler doğurabilir. Pozitif yüklü bir dönüş olduğunda, organizmamız bu durumu hızla kabul eder ve adaptasyon süreci beynimizde hızlı bir şekilde işlemeye başlar. Duygular, bedenimizin farklı bölgelerinde çeşitli etkiler yaratır ve hem fiziksel hem de biyokimyasal tepkilere yol açar. İşte bazı temel duyguların vücudun hangi bölgesinde yoğun etkiler yarattığına dair örnekler:
Pozitif duygu ve hisler, zihinsel ve fiziksel olarak denge sağlayarak, organizmamızda huzur ve mutluluk hissini tetikler. Bu tür olumlu hisler hem bedensel sağlığımızı hem de ruh halimizi besleyerek motivasyonumuzu artırır ve bizi yaşamın zorluklarına karşı daha dirençli hale getirir. Böylece, pozitif düşünceler zihnimizde güçlü bir savunma mekanizması oluşturur ve olaylara daha yapıcı bir açıdan bakmamıza olanak tanır. Pozitif duygu ve hisler, bireyin yaşamında huzur, mutluluk ve tatmin duygularını artıran hislerdir. Bu hislerden bazıları:
Mutluluk: Keyifli anların yaşattığı olumlu bir duygudur. Yaşamda hoşnut olduğumuz anlardan doğar.
Huzur: Sakinlik ve içsel denge duygusudur. Stresin azaldığı, ruhun dinginliğe eriştiği anlarda ortaya çıkar.
Sevgi: Bir başkasına ya da bir şeye karşı duyulan derin bağlılık ve sıcaklık hissidir.
Şükran: Hayatta sahip olduğumuz şeyler için duyduğumuz minnettarlık duygusudur.
Umut: Geleceğe dair iyimser bir bakış açısı taşımak, daha iyi şeyler olacağına inanmak demektir.
Gurur: Kişinin başarıları ve kendi değerleriyle ilgili hissettiği tatmin duygusudur.
İlham: Yeni fikirler üretme ya da kendini geliştirme isteği uyandıran duygudur. Bu tür pozitif hisler, bireyin ruh sağlığını koruyarak yaşam kalitesini artırır ve sosyal ilişkilerde daha uyumlu bir yapı kurmasını sağlar.
Negatif duygular, insanın içsel dengesini zorlayan ve çoğu zaman düşünce dünyasında derin izler bırakan yoğun hislerdir. Öfke, üzüntü, kaygı ve korku gibi duygularla kendini gösterebilen bu hisler, bireyin yaşamına gölge düşürerek motivasyonunu, enerjisini ve kendine olan güvenini azaltabilir. Hayatın kaçınılmaz bir parçası olan negatif duyguları anlamak ve sağlıklı bir şekilde yönetmek ise, iç huzurumuzu bulmak ve kendimizi daha güçlü hissetmek için önemli bir adımdır. Negatif duygu ve hislerin organizmamız da ki olumsuz geri dönüşleri:
Kalp ve Göğüs Bölgesi: Sevgi, üzüntü, korku, stres gibi duygular göğüs bölgesinde sıkışma veya kalp atışlarında hızlanma hissine neden olabilir. Özellikle stres ve kaygı, kalbin daha hızlı çalışmasına yol açabilir.
Mide ve Sindirim Sistemi: Kaygı, endişe veya korku gibi duygular midede huzursuzluk, bulantı, iştahsızlık veya karın ağrısına sebep olabilir. Vücut, stres sırasında "savaş ya da kaç" tepkisi verirken sindirim sistemine daha az enerji gönderir, bu da sindirim sorunlarına neden olabilir.
Kaslar ve Eklem Bölgesi: Öfke, korku ve yoğun stres duyguları, kaslarda gerginlik veya sertleşme hissine yol açabilir. Boyun, omuz ve sırt kasları, genellikle bu gerginliklerden en fazla etkilenen bölgeler arasındadır.
Bağışıklık Sistemi: Uzun süreli stres ve negatif duygular, bağışıklık sistemini baskılayarak hastalıklara yatkınlığı artırabilir. Özellikle üzüntü ve stres, bağışıklık sisteminin işlevlerini zayıflatabilir.
Beyin ve Sinir Sistemi: Tüm duygular beyinde başlar ve beyindeki kimyasal dengeyi değiştirir. Örneğin, mutluluk dopamin ve serotonin seviyelerini artırırken, stres kortizol seviyelerini yükseltir. Bu da beyin fonksiyonlarını, karar verme sürecini ve hafızayı etkileyebilir.
Solunum Sistemi: Korku ve anksiyete gibi duygular, nefesin hızlanmasına veya yüzeyselleşmesine neden olabilir. Bu durum, kişinin panik atak yaşamasına yol açabilir.
Duyguların beden üzerinde yarattığı etkiler, fiziksel sağlıkla da yakından ilişkilidir; bu nedenle duygusal farkındalık ve stres yönetimi, genel sağlığı desteklemek için önemlidir.
Zaman döngüsünde her an – her salise, saniye, dakika ve saat – bizim için çok kıymetlidir. Bize bahşedilen bu değerli zamanı verimli kullanarak hayatımızı en iyi şekilde sürdürmeliyiz. Her gün, tıpkı dünyanın kurulduğu günden bu yana olduğu gibi, aynı şekilde geçmeyecek. Bu yüzden her sabah nefes aldığımız için şükrederek güne başlamalıyız. Bize verilen yirmi dört saatlik zaman diliminde önceliğimiz kendimiz olmalıdır. Bu, ilk bakışta bencilce gibi görünse de aslında öyle değildir; çünkü kendisi için bir şey yapmayan, başkaları için de bir şey yapamaz. Unutmayın “Bazen yirmi dört saate gereğinden fazla şey sığıyor. "Zaman döngüsünde kâğıt ve kalem bizim elimizde; senarist biziz ve hikâyeyi yazmak bize düşüyor. Herkes, kendi senaryosunun başrol oyuncusu. Bu hikâyede başrolde biz varken, neden yardımcı oyunculara başrol gibi davranalım? Bunun yerine, yolumuza odaklanalım. Her gün, yeni bir başlangıç ve kendi hikayemizi yeniden yazma fırsatı. Hayatımızın kontrolü, gerçekten de elimizde; başrol biziz. Öyleyse, zorunlulukları ardımızda bırakarak bize ait olan zamanı, gerçek değerini bilerek yaşamaya başlayalım. Her anımızın kıymetini bilip, kendimizi yenileyerek yolumuza devam edelim. Unutma, son nefesimizi verene kadar senaryo bizim ellerimizde. Bu hayatı en içten ve en cesur haliyle yaşamaya değer.