Lavinya Dergisi
UMUT ÇIKMAZIBildik bir yolun başı. İlk adımı attığın an seni karşılayan, havaya karışmış melisa kokusu. Bastığın her taşa aşinalığın yıllardır süregelmiş gibi. Yine de bu defa farklı bir esintisi var rüzgarın. Ait olduğun şehrin dört mevsimi iliklerine işlemişken bu tanımadığın rüzgarların farklılığı ile yürüyorsun. Eski ile yeninin köprüsü, bilinmedik ile keşfin birbirine karışması. Geçtiğin her kapıda görüyorsun o eski bildik hikayelerin rengini. Tanıdık olanın içinde kaybolurken, farklı olan tınıyı da merak ederek yol alıyorsun bu eski arnavut kaldırımında.
Sokağın sessizliği adımlarınla yankılanırken bugünün ve geçmişin seninle yol alıyor. Her kapının hikayesini bilirken bu sefer gözünle görmediğin, elinle dokunmadığın bir yabancılık hissediyorsun. Şehrin seninle büyümüş, değişmiş adeta.
Sağdaki büyük yeşil ev... Eskiden gülümseyerek baktığın o bahçede biliyorsun ki artık sorgulanmamış zihinler büyüdü. Genel geçer kabullere bel bağlamış bir çok hayat filizlendi. Geçmişin izleri usulca zihninde dolaşırken daha bilinçli bakıyorsun etrafına artık. Ahh... Şu mavi kapılı küçük ev. Ne çok severdim rengini. Mutluluğun tanımıydı küçükken bu rengin bana hissettirdiği. Lakin bilmezdim içinde barındırdığı kurşuni tonlarını. Uzaktan hoş gelen tüm o renk, erkek hakimiyetinin tek tonunda sabitlenmişti. Şimdi anlıyorum ki; büyüdüm...
Hatice teyzemin saksılarla dolu penceresinin önü. Bilmezdim neden bu kadar çiçekle hemhal olduğunu. Anlamazdı zihnim neden onlarla olan sohbetinin çeyreğini insanlarla kuramamış olmasını. Kaybının büyüklüğünü kelimelerle anlatılamayacağını öğrendiğimden beri buruk gülümseme ile seyrederim tüm çiçeklerini. Gözlerime yaş dolar anımsadıkça evlat hasretini. Çünkü artık bende bir anneyim.
Ya şu kocaman beyaz kapılı eski Rum köşküne ne demeli. Hep isterdim böyle kocaman bir evde yaşamayı. İçine girip eski ahşap merdivenden çıkınca anladım eskimişliğin gerçek haşmetini. Büyüklüğün değil işlevinin espirisini. Solup çürüyen tahtaların arasında değişime duvar olan fikirlerin nelere sebep olabildiğini.
Ah be Kazım amcam... Ne çok ağrıtırdık başını küçüçük, sevimli bakkal dükkanında. Eski rafların arasında birçok yaramazla olan uğraşıların dün gibi aklımda. Yüzündeki gülümsemeden pay aldığıma sevinirim artık geçmişe bakarken. Naifliğin geziniyor şu mahsun ayakta kalmaya çalışan eski yapıda.
Yoldaki bir çok evin hatırası dolarken ruhuma kah gülümseyiş kah kahroluşlarımla adım atıyorum. Hayata yeni başlayan bir çocuğun zihni ile bugünümü harmanlayarak yürüyorum yavaş yavaş. Bir zamanlar sadece oyun oynayıp hayal kurduğum sokaklar zorlukları ve kaçınılmaz değişimi fısıldıyor kulağıma. Hayatın sadece bu sokaktan ibaret olmadığını bildiğim farkındalığımla geçmişime atfediyorum iç çekişlerimi.
Eskinin kokusu geliyor burnuma hafiften sokağın sonuna gelirken. Bakıldığında çıkmaz gibi görünüp yanına gelince alçak tavanlı bir kapı karşılar sizi. Kafamı eğip o kapıdan geçerken dönüp bakarım maziye. Namı diğer Umut Çıkmazına...