Lavinya Dergisi

SEVGİ VE SAMİMİYET: İLİŞKİLERİN GERÇEK YÜZÜ
Sıla Nisa ÜNAL

En derin arzumuzdur aslında yalnızlık.

Bazı insanların bizi sevdiğini düşünürüz. Bize değer verdiklerini, önemsediklerini, bizim için telaşlandıklarını, bizim mutluluğumuzla mutlu olduklarını. Çünkü bize bazen bunları hissettirirler. Bizim böyle düşünmemizin sebebi ise aslında bizim onları sevip değer vermemizdir. Zannederiz ki sevgimiz karşılıklıdır. Bazen o insanlarla mutluluğumuzu paylaşırız. Ve bize o kadar güzel tepkiler verirler ki bizi çok sevdiklerini ve bizim adımıza mutlu olduklarını düşünürüz. Hüzünlü olduğumuzda ilk onlara koşar anlatırız derdimizi, derdimizle dertlendiklerini zannederiz. Çünkü biz onlara aynen bu şekilde yaklaşırız. Kötü günlerinde, iyi günlerinde, her daim yanlarında oluruz. Sırlarını saklarız dertlerini dinleriz, onlar adına mutlu oluruz. Lakin öyle bir an gelir ki onların bize karşı takındığı tüm tavırların sahte ve samimiyetsiz olduğunu görmeye başlarız. Hayatımızdaki bazı insanlar bizi zorunluluktan severler diye. Mesela ailemiz. Hangi anne baba çocuğunu sevmez ki veya kardeşlerimiz. Onlarla doğru düzgün küs bile kalamayız çünkü onlar bizim ailemiz ve onların bizi hep sevdiğini düşünürüz. Ta ki belli bir yaşa gelene kadar. Bir şeyleri fark etmeye başlarız yavaş yavaş. Ve aslında onların da bizi sevmek zorunda olmadıklarını anlarız, tıpkı bizim olmadığımız gibi. Çünkü her evlat, her anne baba bir değildir. Elbette ailemizi seçemiyoruz ama onları sevip sevmemeyi seçebiliyoruz. Keza arkadaşlık da böyle. Arkadaşlarımıza seçebiliyoruz. Onların bizi belli bir süre sevdiğini zannediyoruz fakat bazen geç olsa bile onların gerçek yüzünü görüyoruz. İlk başlarda kendimizi suçluyoruz. Karşımızdakini samimiyetsiz gördüğümüz için, bazı hareketleri artık bize batmaya başladığı için. Üzülüyoruz. Elbette üzülüyoruz fakat bazen içten içe nefret ediyoruz. Sürekli ama sürekli kendimizi suçluyoruz. Hâlâ onun bizi sevdiğini, değer verdiğini fakat kendimizin nankör olduğunu düşünüyoruz. Belli bir zaman geçtikten sonra ise artık kendimizi suçlamayı bırakıyoruz. Çünkü karşımızdaki insanın aslında gerçekten sahte ve samimiyetsiz olduğunu görüyoruz. Aslında öyle aptal yaratıklar da değiliz. İnsanoğlu olarak belli bir zekâmız var ve karşımızdaki insanın samimiyetsiz olduğunu görebilecek kadar zekaya sahibiz. Fakat belli ki zaman zaman sevgimiz zekamızı geri plana atıyor. Elbette belli bir zamana kadar. Artık gerçekleri gördüğümüz anda o insandan soğumaya başlıyoruz ve bu kim olursa olsun ister ailemizden biri ister arkadaşlarımızdan biri sonunda tamamen ondan kopup arınıyoruz. Arınmak diyorum evet çünkü her ne kadar onu sevsek de uzun yıllar bir ilişki içinde olsak da o insan samimiyetsizliğiyle bize zarar veriyor. Bu yüzden ondan kurtulduğumuzda aslında bir nevi kendimize iyilik yapmış oluyoruz...