Lavinya Dergisi

ŞİMDİ UZAKLARDASIN
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Hayat ne demekti? Doğumdan ölüme kadar geçen süreydi. Yaşamak demekti. Literatürde ne kadar da kısa ve öz değil mi? Oysa bir de hayatı çocuklara soralım. Kim bilir belki de onlar için ne kadar uzun bir zaman dilimidir. Doğruya dünya denilen bu alemde herkes eşit ve adaletli yaşamıyordu... Bazı yetişkinler gerçekten çocukluk dönemini doyasıya yaşıyorlar. Okul, öğretmen, aile, arkadaş, eş, dost, sağlık vs. gibi kavramları gayet iyi şartlarda yaşıyorlar. Yani hayata üç sıfır önde başlıyorlar! Belki bu genelleme içerisinde istisnai çocuklar olsa da bizim toplum anlayışımızda çoğunluk her zaman azınlık üzerinde galiptir. Doğru veya yanlış bu böyledir. Kimse sorgulamaz, düşünmez, uğraşmaz, gayret etmez sadece herkes yapıyor demek ki doğrusu budur... Oysa ne kadar acı ve acizce bir durum! “Bugüne kadar böyle gelmiş bundan sonrada böyle gider!” Sanırım hakikat bu olsa gerek. Bu hakikati kabullenmeyen herkes ise toplum da var olma çabası içerisinde gibi ötekileştirilerek dışlanır. Vasıfları da asi, isyankâr, sinirli, öfkeli vs. bu liste uzar da gider. Sonu yok bu listenin kimin menfaatine uymuyorsan onun belirlemiş olduğu vasıf ve kimliğe sahipsin! İyide sen insansın. Seni hayvanlardan ayıran en güzel özelliğin aklının olması. Burada ki gayem canlıları ötekileştirmek değil elbette. Fakat yaratılış itibariyle bilim de bizlere bunu kanıtlamıştır ki hayvanlar ezbere, insanlar akıl ile yaşamlarını sürdürürler. Esrarengiz organımız beynimizin gizli dünyadasında ki ufak bir keşif sonucu gerçek bizlere bu şekilde kanıtlanmıştır. Yani hayvanlar muhakeme yeteneğine sahip değilken insanlar sahiptir. Bizi hayvanlardan ayıran en temel özelliğimiz aklımızdır. Ortak yaşam alanlarımız mevcut olsa da onlar sabit ve kalıcıdır. İnsan ise tam tersi asla sabit ve kalıcı olamaz. Sürekli yenilikçi ve gelişimci olmak zorundadır. Stabil bir yaşam döngüsü sadece hayvanlara mahsustur. Şimdi uzaklardasın çocukluğum. Sahte gülüşlerin ardına saklanmış, bastırılmış, gizlenmiş duyguların içerisinde kaybolup giden çocukluğum. Adına yetişkinlik denen bu illetin içine hapsedilmiş çocukluğum. Ah bir bilsen seni ne kadar özledim... Toplum olarak gelinen son nokta da görüyorum ki biz gerçekten birey olmayı başarabilmiş bir toplum değiliz. Sanırım uzun yıllar da bu durum değişmeyecek. Birey olmayı başardığımız gün toplumu kazanmış olacağız. Fakat iyi ve başarılı bir birey olmak için elbette ki iyi bir çocukluk dönemi geçirmiş olmalıyız. Çocukluk dönemi doğumdan ilk okul yıllarının sonuna kadar olan süreçtir. Daha sonra ergenlik ve yetişkinlik dönemi de bu süreçten sonra başlar. Aslında ergenlik ve yetişkinlik dönemindeki sorunları çocukluk dönemini araştırarak bulabiliriz. Çünkü o süreç kişiliğimizin temel taşlarının oluştuğu dönemdir. Bu sebepten ötürü çocukluk dönemi oldukça önemli ve ciddi bir meseledir. Toplumun sorunudur! Toplum sorunu olarak değerlendirme yaptığımızda görüyoruz ki günümüzde hakikatten çok uzak yaşayan bir toplum kimliğine büründük. Herkes birbirinin kopyası gibi... Sosyal medya amacının dışında her şeye hizmet ediyor. Dini, siyasi, milli, ahlaki, iktisadi, bilim vs. gibi önemli konuların anında sosyal medyada linç edilerek itibarsızlaştırma gayretinin içerisinde bulunuyoruz. Toplumumuz toksikoloji raporları hiçte iç açıcı sonuçlar barındırmıyor maalesef. Toksik maddeler içimize nüfuz etmiş ve hızla yayılıyor. Toplumun hayati tehlikesi gün geçtikçe artıyor. Sanırım tek çözüm bireysel olarak iyi yetişmek. Bu sürecin başlangıcı da elbette çocukluk dönemini kapsıyor. Tek çare her ne kadar şu an bizden uzak olsa da iyi bir çocukluk dönemi yaşamaktır. Yani çocukluğumuz! Çocuklar hakkın da söylenmiş sözlerden bir tanesini sizlerle paylaşarak devam etmek istiyorum. Bu hususta Haim Ginott diyor ki; “Çocuklar donmamış beton gibidir. Üzerlerine ne düşerse iz bırakır.” Sanırım son derece etkileyici ve gerçekçi bir söz olsa gerek. Her köşesi cennet olan ülkemizde toplum olarak farklılığımız son derece yüksek. Bölgesel olarak ayrılmamızdan kaynaklı olsa gerek. Düşünce, fikir, yaşam tarzı ayrılıkları da kaçınılmaz oluyor. Ahlaki sistem dahil örf, adet vs. gibi kavramlar da ileri derece değişkenlik gösteriyor. Gayem kimseyi ötekileştirmek, ayrıştırmak değil. Fakat toplumumuzda durum bu. Herkes kendisine öğretilen yaşam tarzını empoze etmek istiyor. Hiç kimse birbirini dinlemiyor doğal olarak da anlamıyor. Toplumda çocuklarımıza bir şeyleri öğretirken yapma, etme, yanlış vs. gibi kelimeler kullanarak değil davranışlarımızı düzelterek onlara karakter ve kimliklerini oluşturmalarında yardımcı oluruz. Saygı, sevgi, anlayış, hoşgörü, düşünce, fikir, duyar, sabır vs. gibi kavramları empoze etmek istiyorsak evvela kendimiz böyle bir birey olmalıyız. Çünkü çocukların dünyası; aile, okul ve çevresidir. Ne görürse ne öğrenirse o şekilde yaşar! Her şeyin sonu olan bu dünyada çocuklar daha güzel ve olumlu şeyleri hak ediyorlar. Şimdi uzaklardasın hemde çok uzaklardasın çocukluğum. Sahte duygu ve düşüncelerin arasına hapsolmuşsun. Benliğini kaybetmiş adına yetişkinlik denen illete mağlup olmuşsun. Seni ne kadar özledim bir bilsen! Hayallerin peşinden birlikte hunharca koştuğumuz, sokaklarda düşüp birlikte yaralandığımız çocukluğum. Sensiz hiçbir şeyin kıymeti yokmuş... Seni unutmak ihanettir çocukluğum. Şimdi sensizlikten kanıyorum. Seni çok özledim ama şimdi uzaklardasın... Sensiz ağlamanın dahi kıymeti yokmuş... Bıraktığın gibi buradayım... Şimdi siz borçlusunuz! Çaldığınız çocukluğumuzu bize geri verin!