Lavinya Dergisi
Dİ'Lİ GEÇMİŞ ZAMAN HİKAYELERİ
Mehmet KEKEÇ
Tutsak kaldı dudaklarının arasında, Yüreğinin esaretinden kurtulamayan Seni Seviyorumlar.
Siyah beyaz kelimelerin gölgesi
kıvrılır dudağımın kenarına.
Mum ışığı alevinde
tutuşur düşlerimin etekleri.
Dilimde ıslak toz tadında düşünceler,
köhne zihnime tünemiş güvercinler...
Zaman, tersine akıyor sanıyorum.
Çocukluğu ak sakallılardan
yetişkinliği sabilerden dinliyoruz artık.
Aralanıyor gece gündüzden
arınıyor geçmiş şimdiden.
Az, ne çokmuş eskiden
şimdiki çokluğun
azlığı gibi...
Kırık çerçevelerde oturuyor huzur
ânların sınırsızlığında boğuluyor ömür
metruk evlerde kalmış sıcacık uyku
karanlığı eşeliyor akreple yelkovan
ellerde kelepçe misâli yalnızlık
gürültülü kimsesizlik...
Açlığın erdemi, tokluğun yüzsüzlüğü
varlığın kıymeti kayboluyor
yokluğun acısında...
Yaşanmamış hayatlar mezarlığı şimdi dünya
henüz kokmayan ceset bedenler
şimdiki zaman mezarlığında,
dilinde hep,
dili geçmiş zaman hikâyeleri...
aklında hep,
geçmeseymiş zaman hikâyeleri...