Lavinya Dergisi

EV
Sıla Nisa ÜNAL

En derin arzumuzdur aslında yalnızlık.

İnsan nereye ait hissediyorsa evi orasıdır. Ev denildiği zaman aklımıza ne gelir? Benim aklıma huzur, güven, rahatlık, mutluluk geliyor. Ev illaki çatısı ve dört duvarı olan bir yapıdan mı ibarettir? Ev kavramın bence insandan insana farklılık göstermenin yanı sıra herkese farklı da hissettirebilir. Bazılarına mutluluk, huzur hissettirirken bazılarına kaos, hüzün hissettirebilir. Ev dediğimizde ilk olarak aklımıza aile gelir. Aslında eve bakış açımızda onlarla olan ilişkilerimiz etkilidir. Mutlu bir aile ortamımız varsa tabii ki ev bize sıcak ve huzurlu hissettirir. Tam tersi bir durum söz konusu ise mutsuzluk, hüzün gibi olumsuz duygular hissedebiliriz. Kimi insanlar evine düşkün olur. Ben de bu insanlar arasındayım. Evim dışında bir yerde kalamam, kalmak istemem. Fazla dışarı çıkmam, evde vakit geçirmek benim için daha rahattır. Hele ki belli bir süre evden uzak kalınca bazı şeylere katlanmam daha zor oluyor. Sık sık evimi özlüyorum. Odamı, evimdeki anılarımı, evimin bana hissettirdiği duyguları. Bazen bazı evler bana kendi evimi hatırlatıyor. Sokakta yürürken binalara bakıyorum. Kendi kendime hayaller kuruyorum. Evin içini hayal ediyorum. Orada mutlu bir aile olduğunu herkesin gülüştüğünü. Ardından aniden bir ses yükseliyor bir evin penceresinden bir kahkaha sesi. İlk başta yüzümde bir gülümseme oluşuyor. Ardından hüzün kaplıyor içimi. Evim geliyor aklıma. Bazen yolda yürürken, otobüste insanları izliyorum. Okuldan, işten çıkıp evlerine gidiyorlar. Sessiz sakin, huzurlu evlerine gidiyorlar. İçin için kıskanıyorum onları. Gözlerim doluyor. Bazen de büyüdüğümü fark ettiğimde hüzünleniyorum. Çünkü üniversiteyi bitirip çalışmaya başladığımda yine evimden ayrı kalabilirim. Veyahut evlendiğim zaman yeni bir evim olduğunda eski evimi özleyebilirim. Yaşadıkları eve anlam yükleyen insanlar beni iyi anlayacaklardır ki her ev aynı değildir. İçinde bulunduğumuz her yapı da ev değildir. Birkaç kez taşınmış olsak bile her taşındığımızda hüzünlenirim. Bir önceki evimde olan anılarım gelir aklıma. O anları bir daha asla yaşayamayacak oluşum. Yalnızca mutlu anlarım değil üzgün olduğum, ağladığım, hastalandığım anlar da geliyor aklıma. Onlar bile o evde olduğu için hüzünlendiriyor beni. En başta da söylediğim gibi ev yalnızca duvarları ve çatısı olan bir yer değildir. Ev bazen bir insan da olabilir veya bir hayvan. Yanında özgür olduğun, kendini güvende hissettiğin, huzurlu ve mutlu olduğun bir insan da bazen evi olabilir insanın. Şu an baktığımda aslında iki evim var. Biri ailemin olduğu, içinde mutlu ve huzurlu olduğum, ayrı kaldığımda özlediğim evim. Bir diğeri ise pek de mutlu olmadığım, özlemediğim, huzurumun hiçbir zaman olmadığı yurdum. Böyle bir durumda evimi özlemek benim için gayet doğal oluyor fakat bazı insanlar buna anlam veremiyor. Yurdumun da benim evim olduğunu düşünüyorlar ama öyle değil. Hiçbir zaman öyle olmadı. Yalnızca ev değil mesela ayrıca içindeki insanlar da evinde gibi hissettirmiyorsa daha da katlanılmaz oluyor her şey. Aile gibi çıkarsız seven, her hatanla seni kabul eden, seni aptal yerinde koymayan, iki yüzlülük yapmayan insanlarla berabersen belki ev gibi hissedebilirsin fakat sanırım ben o kadar da şanslı değildim. Uzun lafın kısası insan evinin değerini de evinden uzak kalınca anlıyor. Ve nereye gidersen git asla ev gibi hissedemiyorsun. Hepsinin tek ortak yönü yalnızca sen oluyorsun.