Lavinya Dergisi
ÇELME TAKMAKBiri yürürken ayakları arasına ayak uzatıp düşürmek olarak tanımlar sözcükler “Ayağa çelme takmak.” deyimini. Mecaz anlamına değinilirse kişinin işinde yükselmesini önlemek, sıkıntı vermek gibi kelime bütünleri listeye eklenir. Edebiyat literatürlerine sözcükler uzanır, insanoğlunun kendilerine çelme takanlar ve kendilerini şımartanlar olarak ikiye ayrıldığı yazılır, çizilir. Peki, can düşünce ilk kim kaldırır? Cananı, dostu, arkadaşı, kan bağı, hiç tanımadığı! O şaşkınlık, bertaraf, incinmiştik duygusu! Sonrasında gelen minnetin yoğunluğu. Fillerin hikâyesini bilmeyenlere benzer gaflet uykusu. Şöyle ki, fillerin evcilleştirilme serüveninin Hindistan’da çok farklı bir yöntemle yapıldığı anlatılır. Ormanda yere filin içine düşebileceği bir çukur kazılır. Çukurun üzeri dallarla örtülür. Yavru fil gelip dallara bastığında çukurun içine düşer. Kurtulmak için çırpınır durur. Fil avcılarıysa zamanını bekler ve baştan aşağı siyah giyinip, ellerinde sopalarla yavruyu ciddi şekilde döverler. Havyan düştüğü çukurun, yediği sopanın etkisi ile bunalıma girer, umutsuzluğa kapılır. Aynı avcılar birkaç saat sonra yine gelirler. Bu defa hepsinin kıyafeti bembeyazdır. Adeta kılık değiştirip farklı kimliklere bürünürler. Ellerinde meyve ve yiyecek vardır. Filin yaralarına pansuman yapıp, karnını doyururlar. Masum yavru kuyudan da çıkarılınca onları iyilik meleği olarak görmeye başlar. Günün başında kendisine bunu yapanların aynı kişiler olduğu hiç aklına gelmez. O andan sonra avcılarının tüm istediklerini yapar ve yanlarından ayrılmaz. Çelme takılmak, düşmek, kalkmak! Bazen zordur siyah ve beyazı dahi ayrıştırmak. Tökezletildiğinde uzanan ele tutunmak. Fakat yirmi birinci yüzyılın medeniyet kusulduğu şu ömürde bilinmez kim dost, kim düşman. Öyle ise adımlar sağlam atılsın, belki de uzanan eldir sana sebep olan.