Lavinya Dergisi
HÜZÜN GECESİ…
Mehmet YILDIRIM
Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Oysa yaşamak bu değildi,
Mutluluğu bir sigara dumanında aramak,
Bir şişenin dibinde,
Bir giden kalbin içinde,
Ben böyle bilmiyordum mutluluğu,
Böyle öğretmemişlerdi çocukken,
Büyüdükçe üzüleceksin,
Üzüldükçe alışacaksın mutsuzluğa,
Diye söylememişlerdi bana,
Kimsesiz gecelerde yıldız sayacağımı bilsem,
Yalnızlık duvarlarıyla kaplı bu ömrü,
Belki de hiç kabul etmezdim önceden,
Değişirdim mümkünse,
Değilse çocukken alışırdım.
Büyüyünce zor geliyor kabullenmesi,
Çocukken kabuk bağlayan yaralar gibi olmuyor,
Büyükken açılan yaraların kapanması,
İnletiyor acıdan ruhunu insanın.
Bilen bilir bu hüznün gecesini,
O gecede insan her şeyden uzaklaşır,
Kendinden bile,
Nereye yakınlaşacağını bilmeden,
Gittiği yabancıdır,
Kaldığı yabancıydı,
Yol yabancıdır,
Evi yabancı.
Vazgeçişler hep sancılıdır,
Gidenin ardından bakmalar,
Kabullenişler,
Sevgisizlikler…
Bir insanı anca böyle bitirirsiniz işte,
Attığınız tokattan ziyade,
Sevgisiz bıraktığınız kalbiyle,
Taşa dönmüş yüreğiyle,
Bitmek tükenmek nedir öğretirsiniz,
Yine o gecelerden biriydi işte,
Hüzün gecesinin tam ortasında,
Yıldızları saran bulutları izlerken,
Bir şeylerden vazgeçmiştim yine.
Bir şeyler beni mi terk etmişti yoksa?
Olsun sonuçta kurtulmuştum bir şeylerden,
Ve bu ruhumu saran karanlık sarmaşıkları,
Yine bir gecede salmıştım üzerimden.
Mutlu muydum?
Bilmiyorum.
Yorgun mu?
Biraz.
Peki yaşayacak mıydım?
Nefes aldığım kadarıyla.
Öyleyse zaman durmayacak,
Biliyorum,
Biliyorum ve anlıyorum,
Bu kalp hiç huzurla tanışmayacak…