Lavinya Dergisi
İÇİMİZDEKİ ORMAN“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”
Sessiz bir köşeye çekilmek istiyor bazen insan, tüm kalabalıklardan uzak, herkesten ırak… Sorsan her şeyden sarfınazar, kalacağını bilerek ruhun, payidar… Böyle anlarda zihnin kuytuları arasından bir orman uzanıyor, doğanın tüm renklerini koynunda saklayan… Masalsı bir davet uzanıp çekiyor insanın göçebe ruhunu, o ormanın derinliklerine doğru… Arkada (ç)akıl taşlarını bırakarak, ruhuna soyunarak giriyor insan bu ormana… Fazlalıklarından arınarak, omuzlarında taşıdığı yüklerinden bir süreliğine kurtularak… Büyülü bir orman burası. Yaşanmış her anı, bir ağaçta asılı. Dallarda tanıdık suretler çiçek açmış. Geçmiş ve gelecek aynı patikada beraber yürüyor. Zaman kavramı akıp giden bir dere. Kuş cıvıltısı gibi mutluluk veriyor atılan kahkahalar, ateşböceği gibi yanıp sönüyor umutlar… Bir köşesi keyif ve neşe… Diğer köşedeyse dev ısırganlara dönüşmüş savrulan her keşke. Hayal kırıklıkları etrafa saçılmış, değdiğini jilet gibi kesiyor. Yarım kalmışlıklar taşı ortada duruyor. Üstüne oturup belki biraz tefekkür etmek gerek… Uyanıkken görülen düş müdür yaşam? Asıl hatırlanması gereken yegane şey midir unutulan? Bunca suret, bunca insan... Sayabilir mi insan bunca nefes alışı, bunca kalp atışı? Nedir insanı, insan yapan? Biraz olsun hatırlatır belki içimizdeki orman…. Düş’ün… Yalnız değildir münzevi olan… Asıl özüne açılır, dışa kapanan… Korkmadan, adım attığında Keşfedilir içteki büyülü orman… Her insan kendi ormanında münferit bir ruh… Velhâsıl gizliden, içten mecruh…