Lavinya Dergisi
KARDAN ADAMBeklediğimiz gün nihayet gelmişti. Soğuk, ayaz ama beyaz. Alabildiğine sonsuzluk gibi. Baktık birbirimizin gözlerine hiç konuşmadan aynı anda taktık eldivenlerimizi, berelerimizi, çizmeler derken tamamdık. Yıllar bize konuşmadan anlaşabilmeyi öğretmişti. Bir şeyler kötü gidiyordu biliyorduk. Sessizdik, mutsuzduk, umutsuzduk. Bizi bir beyaz bir araya getirmişti. Çok yıl önceydi ama heyecanlanmıştık. Uzun zamandır çalı süpürgesi ile süpürüyorduk, parazitleri halının altına. Biliyorduk, yeni ve yine bir beyaz da iyi gelecekti bize. Onaracaktık. Mutlu olacaktık. Ağız dolusu kahkahalar atacaktık. Anneannem en iyi kardan adam taze kar ile yapılandır evladım demişti. Kulağımıza küpeydi. İşte taze kardı bizi çevreleyen. Koştuk karlara uzandık. Sonra kartopu oynadık. Zıpladık. Sevinç çığlıkları derken başladık anneannemi dinlemeye. Caddenin en görkemli noktasına yapacaktık kardan adamı. Sıkıştırdık beyazları yığınlar oluşturduk. Sohbetler ettik, o kısa zamanda. Eli yeniden elime değdi. Anladık ki uzun süre olmuş beraber bir şeyler yapmayalı. Sıra başına geldi. Kocaman bir kar parçası yuvarladık. Sanki biraz koca kafalı olmuştu ama olsun bir önemi yoktu. Gülümsemiştik. Süslemeye başladık. Eskiden olsa kömür koyardık üzerine, taaa çocukluğumuzda. Çünkü biz o zaman da beraberdik. Şimdilerde soba kalmamıştı. Zeytin doldurmuştum cebime evden çıkmadan. Şöyle beş tane düğme yaptık zeytinlerden. Çalı çırpı topladık. Kollarını taktık. Takarken gülüştük yine. Çocukluğumuzdaki bakkal amca gibi tonton olmuştu göbeği de. Kırmızı beremi ona taktık. Sonra taştan iki göz. Havuçtan bir burun. O da atkısını sardı pötikareliydi. Nasıl da yakışmıştı boynuna? İşte harika olmuştu. Biz yapmıştık yine beraber. Üşüdük. Evimize kaçtık. İki kahve alıp kupalarımıza, benim ki kupa kızlı beyaz, onun ki sinek valeli siyah. Kardan adama baktık. Üzerine konuştuk. Anlattık. Çocukluğumuza döndük. O sobalı kışlara. Kestanelere... Ertesi akşam geldiğimizde bir müddet daha kardan adama baktık. O bizi yakınlaştırmıştı. Soğuktu ama içimiz sıcaktı. Bir sonraki akşam, derken bir sonraki... Her şey yoluna girmişti. Lakin kış güneşi ben buradayım diyerek el sallamıştı. Yavaşça erimişti bizim kardan adam. Son akşam geriye sadece O’nun pötikareli atkısı ve benim kırmızı berem kalmıştı. Bekliyorduk bu sonu ama gözlerimizde hayal kırıklığı vardı. Sonsuza kadar kardan adamın yaşayacağını umut eder gibiydik. Kupa kızı ve sinek valesi rafta kahve, çay belki ıhlamur ve en çokta sohbet beklerken biz yine ayrı odalara çekilmiştik. İşte bitmişti. Zaten bitmişti. Şimdi bize ne lazımdı? Gitmek mi? Kalmak mı? Daha büyük bir çalı süpürgesi mi? Ada çayı mı? Yeni beyazı beklemek mi?