Lavinya Dergisi
ATEŞKESYorgunluğumuzu dünya telaşesinin arasına pay ettiğimiz, özlemlerimizi yüreğimizin karanlık taraflarında bastırdığımız, tüm beklentilere rağmen, kendimizden beklentiyi kestiğimiz günlerdeyiz. Bitmek üzere lakin bitmemişiz... Milyarlarca insandan birine dönebilecekken yönümüzü, hepsine aynı anda sırt çevirdiğimiz zamanlarda... İnsanlardan kaçarken sığındığımız limanlarda kayboluyoruz bazen. Doğru ya da yanlış liman hiç fark etmiyor o anda. Bu limandayız ve doğru gemi gelene kadar, gelen tüm gemilere el sallamakla tüketiyoruz zamanı. Zaman gidiyor, biz yitiriyoruz, yitirmeden anlamıyoruz. Meftun olduklarımızı unutuyoruz. Hataları bile sorgulamıyoruz gün geçtikçe. Kabulleniyoruz... Dinginleştiğimiz her gün duygularımızı dizginleyemediğimizdendir diyoruz. Nefes alıp verdikçe şükretmemiz gerekirken; aldığımız nefesleri, bağırarak verdiğimiz isyanlarda boğuyoruz. Bizi dibe batıranlarla boğuşuyoruz, gücümüz bittiğinde anlıyoruz; nefes alamıyoruz. Başkalarıyla çözüme kavuşturamadığımız sorunları kendi içimizde savaştırıyoruz. İçimiz savaş alanıyken dışarıya çiçek dağıtmaya çalışıyoruz. Tıpkı Üsküdar sahilde ısrarla size gül vermeye çalışan dudaklarına yorum, gözlerine çaresizlik pelesenk olmuş ablalarımız gibi. Onların içinde verdiği savaşı bilmesek de, bizim verdiğimiz on lira bu savaşa bir sürelik ateşkes ilan edebiliyor, en azından biz böyle biliyoruz. Kendi ateşkesimizi imzalamaya, fikrimiz uzlaşmadan uzak, beynimiz bildiği şeyleri bilinmezlere vurmakta birinci. Bundandır ilan edemeyişimiz ateşkesi...