Lavinya Dergisi

GÜLÜN KALBİNE YOLCULUK
Gülşah DEMİRCİ

“Susup içime döktüğüm cümlelere boğazımdan geçiş yok Parmak uçlarımla konuşuyorum, duyuyor musun?”

Siz hiç bir gülün kalbine yolculuk yaptınız mı? O kadifemsi teninin altında bir yerlerde atar minik kalbi. Küçük bir tomurcuğun içinde büyür ve büyüdükçe sarar etrafını geniş taç yaprakları, görünmez olur. Ona ulaşabilmek için dikenlerle örülü bir yol uzanır önünüzde. Meşakkatli, emek isteyen bir yolculuktur sizi bekleyen. Ve ilk adımınızla beraber o altın kural size hatırlatılır: “Gülü seven dikenine katlanırmış işte.” Uzun bir yolculuğa çıktım ben de. Adım adım yürüdüm, dikenli yollarından geçtim, acıyla palazlandım, yeri geldi çok kanadım… Canımla, kanımla her bir yaprağını kırmızıya boyadım. Güzelliğine vuruldum, güzelliğine tutundum… Katman katman dikildi önüme her bir yaprak, geçmem gereken mertebeleri hatırlatırken ruhuma… Burnuma çalınan o güzel esans iliklerime kadar ulaştı, merhem oldu yaralarıma. Durmalıyım derken, “yürü” dedi bana. Yürüdüm, yürüdükçe suskunluğa büründüm. Kanaya kanaya, ağlaya ağlaya…. Ben yürüdüm yürümesine de, varamadım hâlâ o gülün kalbine… Yol uzadı da uzadı… Gülü seven dikenine katlanırmış, evet doğru. Bu altın kuralı bu yolculuğa başlarken öğrendim. Ama bir altın kural daha var yolculukta öğrenilen. “Güle varmak isteyen gül olmayı öğrenmeliymiş, gülün kalbine ulaşmak isteyen önce özüne erişmeliymiş.” Öğrendim ki her insanın özü kendi gülüydü. O gülün kalbine uzanan yolculuk dikenlerine katlanmaya göze aldığında er ya da geç başlardı. Başlardı başlamasına da, o yolculuk biter miydi? Her insan, yoldaydı… “Şahlar ülkesinde direnen o gülsün sen… Kendi dikenlerini, yine kendine batıran Kan damlar parmak uçlarından Ve farkı yoktur süzülen gözyaşlarından Rengini bundan alır al yüzün Ah etme, çıkacağın yolculuk uzun Sevmeyi öğreneceksin Önce kanamayı göze alarak… Gülün kalbine varmak dediğin Özüne dönmektir. Kendinden başlayan yol, Yine kendinde sonlanır Unutma, her insan yoldadır…”