Lavinya Dergisi

SON NEFES HAVAYA KARIŞMADAN
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Hepimizin hayat şartları ve yaşam koşullarının farklı olduğu bir yer yüzünde yaşıyoruz. Bireysel olarak hepimizin içerisinde yaşadığı zorluklar elbet vardır. Her insan kendi içersin de bir şeyler yaşar ve muhasebe eder. Bazen içine attıkları olaylar yüzünden bazen de tepki verdikleri olaylar yüzünden toplum içersin de ya çok sessiz ya da çok sesi çıkan bir insan olarak kabul edilirsiniz. İşin aslı da hiç kimsenin seni anlamadığından ibaret. Anlamalarını beklemiyorum fakat bir de çok konuşmaları yok mu? Ah şu insanlar! Hayatlarını birilerini eleştirmek, kıskanmak, küçümsemek, ötekileştirmek için boşuna oksijen harcıyorlar. Oysa sadece kendileri için gayret etseler her şey çok rahat çözülecek. Sadece kendiniz için yaşamayı öğrendiğiniz gün; fark ediyorsunuz ki hayat her ne olursa olsun yaşamaya değer. En ölümcül hastalığa yakalanmış olsanız bile. Her zaman savunduğum ve son nefesime kadar da savunacağım tek şey; “Sağlıklı bir çocukluk dönemi yaşamış her insanın sağlıklı bir yetişkin olması kaçınılmazdır.” Bazılarımın yaşarken; hayalleri, umutları, gülüşleri, inançları, sabırları, gayretleri, mutlulukları kısaca hayatları çalınan ve katledilen çocuklarımız var. Bir insan bin insan demektir. Bu çocuklar yaşıyorlar fakat hissetmiyorlar. Yaşarken ölenler daha ağır duygusallık hissediyor. Toplum psikoloji sorunu gün geçtikçe artıyor ve kötü huylu tümör gibi her alana metastaz yapıyor. Sahi toplum psikolojisi ne demek? Bu sorunun cevabını vermeden evvel üzülerek söylüyorum biz henüz toplumun ne olduğunu anlamış ve kavramış değiliz. Toplum, kelime olarak üç ve üçten fazla bireylerin oluşturduğu bir kavramdır. Fakat bizim toplumda her şey dini ve ahlaki değerler üzerine kurulduğu için birçok noktada kontrendikasyona dönüşüyor. Bu genetik bir yapı gibi nesiller boyu aktarılıyor. Fakat mutasyon ekarte edilmiş durumda yani gerici ve globalliğe karşı bir toplumumuz var. Buradaki gerici toplum, Osmanlı Devleti'nin de son iki yüzyılında yapılmak istenen her ileriye dönük ve yenilikçi ıslahatlara karşı çıkmışlar. Sanırım günümüzdekiler onların torunları olsa gerek. Sadece dini ve ahlaki olsa yine bir tutar tarafı var fakat bütün bunlarla birlikte örf ve âdet açısından baskılayıcı bir yetiştirilme tarzımız var. Çocukların asla hür olmadığı, saygı duyulmayan bir birey olarak yaşadığı fakat toplumun bir parçası yapılmaya çalışılan bir topluma sahibiz. Her geçe gün daha sabırsız ve anlayışsız bir topluma sahip oluyoruz. Neticeleri de ortada. Açık ve net bir şekilde günden güne artan hayaller ve gerçekler arasında sıkışmış veya sıkıştırılmış insanlara şahit oluyoruz. Bizde onlardan biri olabiliriz. Bazen de olaylar bütün bu anlattığım şeylerin zıddı yönün de hareket ediyor. Başarılı, çalışkan, gayretli ve sabırlı bir insanın bir anda bütün hayatı, hayalleri tepe taklak oluyor. Yani kader bir şekilde negatif ağlarını örüyor. Semptomsuz ilerleyen bir hastalık gibi. Yani gizliden gizliye her şeyi mahvedebiliyor. Bir tarafta hayatı her zaman negatif yaşamış, diğer tarafta her şey pozitifken bir an da negatif olmuş. Sizce hangi insanın psikolojisi daha ağır komplikasyonlara sebep olur? Bu sorunun cevabı herkese göre değişebilir. Unutmamak lazım hayatta bir şeylerin anlamlı olması için zıddının mutlaka olması gerekiyor. Örneğin; Bir bardak su düşünelim. İçinde çamur vs. gibi suyun rengini ve tadını değiştiren maddeler var. Eğer biz sürekli bardağın çamurlarını ve bu maddeleri temizlemeye çalışırsak ne olur? İyi ve güzel şeyleri kaçırırız! Fakat bardağa temiz su ilave edersek ne olur? Çamurlar, maddeler kendiliğinden gidecektir. Hayat da böyledir. Sadece eksik ve negatif şeyleri görerek yaşayamayız. Aynı zamanda sürekli iyi ve güzel şeyleri görerek de yaşayamayız. İyi ve güzel şeyler mutlaka vardır. Kötü ve negatif şeylerin olduğu gibi! Yaşadığımız olaylar karşında bu perspektiften bakabiliriz. Geçenlerde okumuş olduğum “Son Nefes Havaya Karışmadan” isimli kitaptan esinlenerek bu metni yazmak istedim. Herkesin mutlaka okuması gereken bir eser olduğuna inanıyorum. Çünkü içerisinde çok büyük anlamlar ve hayat dersi ihtiva ediyor. Aynı zamanda hem akıcı hem de merak uyandırıcı bir yazım diline sahip. Yaşanan olaylar karşısında duygusal yoğunluk çok fazla olmasına karşın mantıksal zekâ daha ağır basmış ve netice olarak neredeyse mantıktan taviz verilmemiş. Bu kitabın yazarı bir doktor. Uzmanlık alanı ise beyin cerrahi. Evet, duygusal açıdan yoğundu fakat doktor mantıklı davranmanın önemini vurgulamış. Okurken yer yer gözlerimin dolduğu ve tüylerimin diken diken olduğu yerlerde mevcut. Aslında bir hayat dersi verdi doktor bize. Her ne durum da olursanız olun yaşama sevincinizden ve yapmak istediğiniz şeylerden vazgeçmeyin. Bunu vurguladı. Aynı zaman da doktor; çaresizliğini, çaresizlikten doğan öfkeyi, haksızlığı çok nazik ve kibar bir şekilde kaleme almış. Yıllarını verdiği tıp fakültesi, uzmanlık eğitimi içerisinde kendi derdine derman olamamak. Bu çok büyük bir çaresizlik ve haksızlık ama doktor bu durumu cidden çok iyi kontrol etmiş. Son nefesi havaya karışmadan, bu eseri bizlere kazandırmış, sanki kanser hastası değil de hastalığı olmayan bir insan gibi gücünün yettiği kadar ameliyat yapmış, yeni doğmuş kızıyla oyunlar oynamış, eşiyle ve ailesiyle birlikte zaman geçirmiş. En önemlisi de insanlara hayata karşı farklı bir bakış açısı kazandırmayı başarmış. Kitabın açıklaması tam olarak şöyle; “Otuz altı yaşında başarılı bir beyin cerrahı olarak yıllarını verdiği yüksek tıp ihtisasını tamamlayıp tam emeklerinin karşılığını almak üzereyken, dördüncü evre akciğer kanseri olduğunu öğrenen Paul Kalanithi, kendini bir anda ölümle yüz yüze bulmuştu. Düne kadar ölümcül hastalıkları tedavi eden bir hekimken, bugün hasta yatağında yaşam mücadelesi veren kendisiydi. Karısıyla hayalini kurdukları ve ulaşmaya çok yaklaştıkları gelecek bir anda buharlaşıvermişti. Paul, herkesin bir başına yüzleştiği ve hiç kimsenin muaf olmadığı o en büyük eşitleyiciye birinci elden tanıklık etmek üzereydi. "Yaşayan her şey ölmeye mahkûmken, hayatı anlamlı kılan nedir?" Hayatı boyunca bu soruya kafa yoran Paul Kalanithi, yazdığı ilk ve son kitapta, insan hayatını ölüm ve yok oluş karşısında bile anlamlı kılan şeyin ne olduğunu sorgularken, her ikisini de bizzat tecrübe etmiş yetenekli bir yazarın gözünden doktor-hasta ilişkisine ışık tutuyor.” Ve bizler, bu hikâyeden birçok ders çıkartabiliriz. Hayatı anlamlı kılan şeylerle birlikte olumsuz her ne olursa olsun hayatımıza devam edebiliriz. Hayallerinize adım adım gitmeseniz dahi son nefesiniz havaya karışmadan kendiniz için bir şeyler yapmayı hak ettiğiniz bir dünyada yaşıyoruz. Hep birlikte son nefes havaya karışmadan hayatımıza devam etmemiz dileğiyle...