Lavinya Dergisi
KÖR KUYULAR“Kimdir en yakın dostu insanın? Şöyle, anlattım kurtuldum derdimi dediği. Ferahladığı… Mektup pulları olabilir mi? Ya börtü, böcek, kelebek, kuş, kedi, çiçek, kitap, deniz, insan? Tabi ya insan! İnsanın dostu insan. İnsan mı? Sanmıyorum. Benim dostum kör kuyular” dedi kadın… Şaşırdım. Benimle konuşmasını beklemiyordum. Dalıp giderken uzaklara, o kör kuyuları anımsamış olacak ki, gözleri doldu, önce sustu, sonra devam etti. Tek tek seçiyordu kelimelerini, öyle özenli, bir o kadar kırılgan… “Susuz kuyu derler ya, kurumuş, çekilen, öylece yok olmaya bırakılan. Susuzdurlar belki ama doludurlar. Bilinenin aksine kurumamışlardır. Yük dolmuşlardır. Dert ve gam olmuştur yarenleri. Sonra iyi dinleyicidirler, insanın aksine dinlerler seni, soruda sormazlar. Sessizdirler. Sırrını sır bilirler. Unutmayasın çocuk. Bağrım her dolup taştığında kör bir kuyuda buldum kendimi. Anlattım. İçine taş misali cümleler bıraktım. Beni bıraktım. Duyan olmadı. Bilen olmadı. Çok zaman geçti bende kör kuyuların sessizliğini kabullendim. Düştüm kör bir kuyuya dedim. Dost bildim. Gelip geçenler kuyu ile konuştuğumu görünce deli dediler bana. Önceleri alıngandım. Sonra hiç umursamadım. Salladım başımı onaylarcasına belki de deliyim dedim. Kör kuyular sırdaşımsa kime ne?” Kadının anlattıkları gittikçe dikkatimi çekiyordu. Ben de gelip geçen insanlar gibi önce deli olduğunu düşündüm. Sonra yollarımız böyle kesiştiyse bir kör kuyunun başında, vardır bir nedeni dedim. O konuşmaya devam etti. Bense dinlemeye… “Sen niye geldin sırdaşımın başına bilmiyorum. Lakin dertlisin görüyorum. Gam görünce tanırım hemen. Tasalanma! Ben birazdan giderim. Kuyu ile baş başa bırakırım seni. Anlat ona, anlat ki hafifle çocuk. Bağır karanlığına… Bırak mektup pullarını, börtüyü, kuşları. Kör kuyular en iyi dosttur sana. Bu şehirdeki her kuyuyu bilirim ben tanırım. Bırak, kör kuyular, benim dostum onlar, kelebek, kuş, karanlık, susuzdurlar…”