Lavinya Dergisi
FİLM GİBİ“Bitti” dediğimiz yerden başlar hayat. Okumaya bile katlanamayacağımız bir senaryonun başrolüne geçirir bizi ve yol akmaya başlar adımlarımızdan. Namı diğer hayat yolu... Uğruna öldüğümüz, ölmeden tamamlayamadığımız... Kimilerine pamuk halı kilimler serilen kimilerine çakılla toprak , dikenle bıçak. Siz istediğiniz başrolde misiniz? Saatlerce boş duvarı izleyebilecek insanlar tanıyorum . Bomboş , baktıkça boyayı canlandıran , yaşadığı ,yaşayamadığı ne varsa hepsini tek tek duvardan filme döken insanlar . Herkes seyredemez boş duvarı. Belki de en büyük şart kendimize ait bir filmimizin olması, gözlerinizi projeksiyon yerine koyup beyninizle, kalbinizden net bir şekilde yansıtabileceğiniz bir film mesela . Gerçek hayatımıza eşlik etmesini istediğimiz insanların ölmesine izin vermediğimiz bir senaryo mesela. Çünkü gelemeyenleri sadece bu şekilde getirebiliriz. Gelmeyeceğini bildiğimiz birini içimizden uğurlayamayız. Güle güle diyemeyiz onlara çünkü ‘ağlaya ağlaya’ dır. İçimizde yaradır kimisi. Yara anılmaz, yara açılmaz çünkü biliriz açılan yara büyür, büyürse acıtır. Dışarıda ölen birini içinizde yaşattığınız oldu mu hiç ? Düşüncenizde can verdiğiniz, gözünüzden akanlarla suladığınız, dilinizden düşmeyen dualarla ferahlık fısıldadığınız birini... Yarım kalmışlıkları içimizde tamamlamak isteriz kendimizce. Boşluğu tasvir bile edemezken doldurmayı hedef ediniriz. Sabır iplerine mandallarız gülümsediğimiz fotoğrafları. Gözleri ona benzeyenlere daha uzun bakarız. Gülüşümüzün kenarlarına yerleştiririz onun güldüğü şeyleri. Eskimesin diye çok anmayız sevdiği şeyleri. Dolmayacak biliriz. Tam olmayacağını bile bile hayal ederiz. Hayaller dışında bir buluşma yeri ayarlayamayız çünkü. Mekan bellidir bundan sonra. Zaman belirsiz.