Lavinya Dergisi
ÇENESİ DÜŞÜK KALEMİMNe yazsam acaba diyerek başladım. Ne yazacağımı biliyorum ne de, ne yazmam gerektiğini. Bön bön bakıyorum etrafa. Bir gece karanlığında kendimi arıyorum. Nefes alışımı dinliyorum. Dilimde kelimeler taşıyorum. Sokak taşlarına bakıyorum. Kafam o kadar çok dolu ki şuraya yazacak iki satır kelime bulamıyorum. Kafamın içinde binlerce ses ve kendimi bulmak için cebelleşiyorum. Belki saçma sapan satırlar çıkacak ortaya ama altın kural şu ki yazmak benim ilacım. Bir nevi terapi gibi, en sonunda derin bir oh ve rahatlayış. Konuşmak gibi yazmayı da çok seviyorum. Çenemin düşük olduğu kadar mürekkebim de çok ... Belki okumayacaksınız belki bu deli yine ne saçmalamış diyeceksiniz. Bunun gibi milyonlarca belkiler. Sevdiğimiz insanlar neden uzaktalar? Mesafeler neden her şeye bahane? Verilen değer, neden hak etmiyorlar? Gökyüzü neden mavi? Kuşlar nasıl uçuyor? Kapkara topraktan nasıl rengarenk çiçek çıkıyor? Beyni olmayan konuşmazsa? Sen kimsin? Biz kimiz? Neden buradayız? Tamam tamam sustum… Ama sadece bir müddet... Malum susmayı beceremiyorum. Birkaç bir şey söyleyip gideceğim söz Hüzün olsa da hayatın bir yerinde. Tebessümün daim olsun. Şefkatli insanları gördükçe, gülsün yüzün. Kim demiş, gece hep karanlık diye. Bak bütün şehir, şiirlerle aydınlanıyor. Her şeyi, kendinize dert etmeyin. Umutlarımız var sonuçta. Bir o kadar da hayallerimiz. Ufacık da olsa umutlarımız var, umutlarımız. Bir hayali gerçekleştirmek. Her şeye değer. Hem de her şeye... "KENDİNİ BULMAK İSTİYORSAN KENDİN İÇİN DÜŞÜN…" -Sokrates