Teknoloji bizim eserimiz değil
biz onun esiriyiz aslında… 2018 yılı verilerine göre Türkiye nüfusunun %67 si
internet kullanıcısı. Tabi burada şehirli, köylü, zengin, yoksul, yaşlı, genç
ayrımı yok. Her tabakada her yaş grubunda olmazsa olmazımız internet. Yemek
içmek kadar önemli…
İnternetsiz-telefonsuz kendimizi
çıplak gibi hissediyoruz. Yine nüfusumuzun %51 inin de sosyal medya hesabı var.
Bu sayı her geçen gün her geçen dakika artıyor.
Peki nereye gidiyoruz? Günün
yarısını sosyal medyada geçirerek ne kazanıyoruz? Ne kaybediyoruz?
Ne kadar mutlu oluyoruz? Maalesef
kazancımız da yok mutluluğumuz da… Üstelik teknoloji kullanımı arttıkça okuma
oranları düşüyor, çocuklar obeziteye yakalanıyor, internet bağımlılığı artıyor,
çocuklarda- gençlerde dikkat dağınıklığı, hiperaktivite gibi problemler günden
güne artıyor.
Hatta okuma oranı o kadar düşük
ki ülkemizde her 12 kişi yılda ortalama 1 kitap okuyor. Eğer öğrenciler de
olmasa neredeyse ülkemizde hiç kitap okunmayacak. Okuma oranı yok denecek kadar
az…
İnternet var oldukça yaşam
alanlarımız küçülüyor, konuşamıyoruz, kelime hazinemiz daralıyor. Toplumsal
aksaklıklar birbirini izliyor. Kuşaklar arası kültür çatışmaları kaçınılmaz
hale geliyor. Torununun konuştuğundan dedesi bir şey anlamıyor, dedesinin sorduğunu
torunu cevaplayamıyor…
İnterneti-teknolojiyi çok
kullanmanın yanında bir de kötüye kullanıyoruz. Artık sosyal medya hesapları
adeta bir gösteriş mekanı, kişisel sergi alanı… Düğünü olan da orada duyuruyor,
kahvaltı yapan da, bir yerleri gezen de, camiye giden de hatta cenazesi olan
da… Duyurmakla kalmayıp gururla fotoğraf paylaşıyor, dua istiyor. Yuh desem
yeridir artık. Bu nasıl bir abartıdır. Yakını ölen birisi nasıl bunları
yapabilir? Akıl tutulması mı yaşıyor?
Üzüntüsünü yaşayacağı yerde
acının reklamını yapıyor… Bu ne vefaya sığar ne saygıya ne hoşgörüye ne edebe
ne ahlaka… Acının reklamı olur mu yahu? İnsan beğeni almak için bu hallere
düşer mi?
Bu kadar boş, amaçsız sahip
beyinler oldukça bu çılgınlığın sonu nereye varır, bilinmez…
Kimse kimseyle görüşmüyor,
konuşmuyor ama herkesin her şeyden haberi var… Niye ? Çünkü internet-sosyal
medya ruhları dağıtmış. İnsanlar sadece gösteriş içeren amaçsız hatta saçma
sapan fotoğrafların arkasına gizlenmiş bir dünyanın esiri… Çoğu da bu yalan
dünyaya beğeni almak, başkalarınca onaylanmak için varını yoğunu en özel
hallerini bile atıyor.
Durumun tersine baktığımızda
eskisi gibi ne akraba ziyareti kaldı ne yardımlaşma ne birlik beraberlik
kaygısı.
Yüzme bilmeyen adam denizde
çekilmiş fotoğraf paylaşıyor, ömründe kitap okumayan bayan sehpaya bir fincan
kahve ile bir kitap koyup fotoğraf paylaşıyor. Örnekler çoğaltılabilir. Herkes
paylaşıyor da paylaşıyor… Resimleri, yalan duyguları değil arkadaşlığı,
dostluğu, acıyı gerçekten paylaşabilen var mı ona bakmak lazım…
Bu devirde internet evimiz,
elbisemiz kadar bizim ama biz evimize, eşimize, dostumuza bir yabancı kadar
uzağız.
İnternet adeta yaşam demek
şimdilerde. İnternetsiz kalmak çölde
susuz kalmak gibi bir şey.
İnternette kelimeler tükeniyor,
yalanlar tükenmiyor.
Sosyal medyaya bakarsanız
herkesin yaşamı dört dörtlük, hali vakti yerinde, kimsenin bir sorunu yok…
Gerçekte olanın tam tersi bir yaşam tarzına özendiriyor bizi.
Ruhumuzun her köşesinde bir
yırtık açıyor bu internet çılgınlığı… Sonumuz belli değil. Bakalım nereye kadar
böyle gidecek?