Lavinya Dergisi

GAYBANA GECELER
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Biliyoruz ki gecenin ilerleyen saatleri hepimiz için duygu yoğunluğu ve his bakımından oldukça ağır geçiyor. Ağır geçiyor çünkü kendimizle en çok baş başa kaldığımız saatler. Gündüz güneşin ışığıyla aydınlanan dünyamızı geceleri ay ışığında aydınlatıyoruz. Fakat gündüz içerimizde bastırmış olduğumuz duygu, düşünce, fikir ve hislerimiz geceleyin bir lav gibi gün yüzüne çıkıyor. Yüreğimizi yakıyor. Geceler, kor olmuş yangımızı adeta rüzgâr gibi eserek yeniden canlandırıyor. Yeniden alevlenen kor tabiri caizse yüreğimizi, ciğerimizi yakıyor! İçimizdeki yangını söndürmeye hiçbir pınarın suyu kifayet etmez. Yalnızlığımı iliklerime kadar hissettiğim bu saatlerde anılarım resmen şimşek gibi kafamın içinde çakıyor. Eminin bir çoğumuz böyle hissediyor ve yaşıyoruz. Ne güzel söylemiş Onur AKIN; Geceler öyle bir gaybana gaybana gaybana Geceler öyle bir kötü dinli gavur gavur ki sorma Yoğun, karmaşık, düşünceli hisler arasında gel git yaşarken yazmış olduğum bu satılar umarım siz değerli okuyucular için olumsuzluk teşkil etmez. Fakat insan ne kadar değersiz ve kıymetsiz hissederse veya hissettirilirse dudaklarından dökülen sözcüklerde bir o kadar olumsuz ve negatif olarak çıkıyor işte. Engel olamıyor bazen insan. Fark edemiyor maalesef. Bu kadar güvenilen biri tarafından kandırılmaya ve değersiz hissettirilmeye. Her kime güvenip eş, dost, arkadaş dediysek yarı yolda bıraktılar. Kim yapmaz dediysek yaptı. Hem de en acısından gözlerinin içine baka baka acımadan yaptı! Yüzsüzce, pişkince canımızı yakarak yaptılar. Sonramı sonrası belli zaten. Kim ne yaptıysa ne yaşattıysa “Elbet Bir Gün” bedelini ödeyecek! Fakat onlar bedelini öderken bizler belki göremeyiz. Fakat kuvvetli bir ihtimalle, ilgili ayet ve hadislerden esinlenerek söylenmiş bir kelam-ı kibarda ne güzel söylemiş “Canı yanan sabretsin; can yakan da yanacağı günü beklesin.” Bekleyelim bakalım… bekleyelim derken siz siz olun asla bir beklenti içerisine girmeyiniz. Konu her ne olursa olsun fark etmeksizin beklentiler insanı her zaman hükmen mağlup sayıyor! Hani demek o ki; ne zaman atağa kalksak, oyunu ofansa çevirsek, hücuma kalksak hayat bir şekilde bize ofsayt bayrağını kaldırıyor. Ve atak olumsuz neticeleniyor. Belki şu an bu satırları okurken anlıyorum diyorsunuz. Fakat beni hiç kimse anlamadı ben çocukluğumdan beri birilerinin beni anlamasını bekleyerek geçirdim ömrümü fakat sonra fark ettim ki insana en büyük zararı hiç olmayacak gerçekleşmeyecek o beklentiler veriyormuş. Bu da benim kendime ayıbım olsun! Çok ağır değil mi? Yetmedi mi? Hani bu kadar sıkıntı dert tasa bir insan için çok değil mi? Kaldıramıyorum artık. İnan ne dayanacak gücüm kaldı ne de sabrım. Sanki her şey üst üste geliyor. Biri bitmeden diğeri başlıyor. Sanırım herkes, her şey engel çıkartmak için yemin etmiş gibi. Ne yapsam ne istesem mutlaka bir sorun bir engel çıkıyor. 18 bin alemden payıma düşen sadece dert, keder, acı alemi gibi hissediyorum. Her şey çok soğuk ve çok ıssız. Üşüyorum sanki böyle kış ayında gibi soğuktan titriyorum. İçimdeki çocuğun ayağı çıplak, üzerinde kıyafet yok. Üşüyor çok üşüyor. Kışın ortasında yapayalnız kalmış gibi. Ağlamak mı? Sanki göz yaşlarım kurudu. Son baharda ki kuruyup dökülen ağacın yaprakları gibi. İçimdeki çocuğun göz yaşları da kurudu. İçimden böyle avazım çıktığı kadar bağırmak geliyor. Ağlamak istiyorum ama ağlayamıyorum. Pes ediyorum artık. İnancımdan, umudumdan, sabrımdan, gücümden. Pes ediyorum artık buraya kadar. Dayanamıyorum en ufak olumsuzluğa, anlayışsızlığa. Yaz ayının ortasında kurumuş gencecik fidan gibi hissediyorum. Dallanıp budaklanamayan, yaprak açmayan, meyve vermeyen bir fidan gibi... bazı şeyleri düşünüyorum da ne kadar çok çaba sarf etmişim. Gayret edip sabretmişim. Dönüp bakıyorum ne güçlüymüşüm diyorum ama değilmişim. Terk edilmiş yıkılmış bir virane gibiyim. "İnsanın zor günlerinde kimse yanında olmuyormuş." Bunu biliyordum ama daha önce bu kadar derinden hissetmemiştim hem de hiç! Bir defa düştüğünü fark etmesinler akbaba gibi üşüşürler. Menfaat ve çıkarları bitmiştir. Sorsan senden ne menfaati olacak? Bahanesi hazırdır. Fakat kimse senin gibi bakamaz, düşünemez, göremez! Yalan dünyasının en güzel bahçesi olan "bahaneler bahçesi" bir anda parlayıverir. Sahi bahaneler bahçesinde gezmek yerine neden dürüstlük bahçesini tercih etmez ki insanoğlu. Yani dürüstçe söylenebilir; ben sana zor günlerinde destek olmak istemiyorum diye. Bence bahanelere gerek yok. Eminim ki dürüstlük daha az can yakar. En azından netlik kazandırdığı için belirsizlik oluşturmaz. Bununla birlikte akılda soru işaretleri de kalmaz. Yani demem o ki; yaptıklarınız, yaşattıklarınız koymazdı ama geceler öyle bir gaybana ki… Haykırmak istiyorum sessizliğimi… Öyle bir haykırmak istiyorum ki duymadığınız o sessizliğimi. Dağlar, taşlar, kayalar, denizler titresin. Hiç fark etmediğiniz sustuklarımı haykırınca canım bedenimden ayrılsın istiyorum. İstiyorum ki yalnızlığıma eşlik eden tek şeyin sadece okumuş olduğum kitaplarım olsun! Belki bir gün ruhum kitaplarımda can bulur!