Lavinya Dergisi
TOPLUMSAL SORUNLARSORGULUYORUM ÇÜNKÜ BENDE BU TOPLUMU OLUŞTURAN BİR UNSURUM!
Fark ettim ki hayatımın son dört yılı içerisinde kendimi toplumsal sorunların neden ve hangi sebeplerden ötürü oluştuğunu ve geliştiğini sorgulamakla geçiriyordum. Evet evet sorguluyordum. Çünkü bende bu toplumu oluşturan bir unsurum! Biz toplum olarak kendimizi sorgulamıyoruz. Biz diyorum çünkü toplumu oluşturan sen, ben, o yani biz! Genel olarak mantıksal düşünmekten daha çok duygusal davranmayı tercih ediyoruz. Muhtemelen bize zarar veren şey de bu olsa gerek. Duygusal düşünmek de hayatın bir parçası fakat “her şeyin fazlası zarar” kaidesinin gerçekçiliği ile birlikte fazla mantıksal davranmanın da bize zarar verebileceğini düşünmek ve iyi anlamak gerekiyor.
Sanırım toplum olarak bizim yetiştirilme tarzımız ile alakalı çok büyük hatalar ve yanlışlar var. Silsile oluşturarak hızlı bir şekilde sorunlar oluşmaya ardından gelişmeye başlıyor. Bir insanın kendisini yetiştirmesi nerede başlar? Bu sorunun cevabı hiç kimseye göre değişemez veya değişkenlik gösteremez! Çünkü yetişkin bir bireyin kendini kazanması ve topluma faydalı olması çocukluk döneminde başlar. Bu böyledir. Gayet açık ve nettir. Toplumu oluşturan ana felsefe ve mekanizma yetişkin bireyin, sağlıklı bir çocukluk dönemi geçirmesidir. Okumuş olduğum pedagojik kitaplar ve bununla birlikte hem kendimin hem de çevremdeki insanların yaşantılarına şahit olarak söyleyebilirim ki “Toplumun temel yapı taşlarını oluşturan çocuklar, son derece yanlış ve sakıncalı bir çocukluk döneminden geçiyorlar.” Üzücü fakat gerçek bu. Kaçınılmaz son; yanlış çocukluk dönemi, yanlış toplum demektir.
Çocukluk, dönemini bir binanın temeline benzetsek hata etmiş olmayız. Çünkü temel ne kadar sağlam olursa katlarda o kadar sağlam olur! Çocukluk dönemi de işte bu yüzden temel olarak istisnasız her şeyin ilk adımının atıldığı dönemdir. Ne kadar sağlam ve sağlıklı bir temel dönemi geçerse o kadar sağlam ve sağlıklı bir yetişkinlik dönemi oluşur. Sağlam ve sağlıklı olan yetişkinlik dönemi de eşittir, sağlam ve sağlıklı toplum demektir. Toplumsal olarak sorunlarımız nesiller boyu aktarılan genlerimiz gibi adete. Belki de sürekli mutasyona uğrayan bir virüs gibi değişkenlik göstererek içerimiz de yaşıyor. Bu durumda aklıma ilk gelen şey ise acı fakat gerçek biz bu duruma alışmışız. Alışkanlık aslında iyi mi? Kötü mü? Bilemiyorum tabi ki herkese göre değişkenlik gösterebilir. Bizim alışkanlığımızın ismi “Toplumsal Sorunlar”. Eğer bir sorun alışkanlık haline geliyor ve süreklilik arz ediyorsa mutlaka psikolojik sorunlar vardır.
Toplumsal sorunlar, aslında hepimizin ortak noktada buluşamadığı konular üzerinden oluşuyor, gelişiyor ve bizden biri olarak yaşıyor. En kötü durum ise bizimle yaşaması çünkü damarlarımızın içerisinde gezen, kanımıza karışmış bir zehir gibi adeta… toplumsal sorunların birçoğu bencil düşüncelerin, fikirlerin, hareketlerin, tavırların neticesinde meydana çıkıyor. Çünkü çocuk diye düşündüğümüz insanların ilerideki yaşamlarında yetişkin bir birey olacağını unutuyoruz. Çocuklar, hayata gözlerini ailesinin içerisinde açarlar. Fakat hayatı öğrenmeye hem aile hem okul hem de çevresel faktörleri göz önünde bulundurarak devam ederler. Yani çocukların yanın da söylenilen olumlu veya olumsuz sözler ve davranışlar çocukları ona göre etkiler. Bu durumda karakterlerine ve yaşamlarına etki eder. Etki etmesi olumluysa sorun yok. Toplum bilinci gelişir. Aynı zamanda toplum için de faydalı bir birey ve yetişkin halini alır. Fakat bu durum günümüzde yok denilecek kadar seviyede. Seviyenin olumlu anlamda yukarı çıkartılması için toplum bilincini, geleceğimiz olan çocuklarımıza doğru, anlaşılır, sağlam ve sağlıklı bir şekilde bu dönemde yani çocukluk evresin de aşılamamız gerektiğini hepimizin bildiğini biliyorum. Fakat bu durum pratik eğitimden çok teorik eğitimde kalıyor. Teorik eğitim alanına göre faydalı olsa da toplumun yapı taşlarını oluşturan, geleceğin ışığı olan çocuklarımızda bu durum pek faydalı olmuyor. Faydasından çok zararını topluma yanlış ve ters bir şekilde yansımasına şahit oluyoruz.
Son 2 ay içerisinde aktarım yoluyla duymuş olduğum ve şahit olduğum olaylardan elde etmiş olduğum bilgi ve birikim ile söyleyebilirim ki bizim toplumsal sorunlarımızın dünün sorunları değil, aksine geçmişin bize bırakmış olduğu izlerdir! Peki izler nasıl oluşarak, gelişerek günümüze kadar geldi? Çok açık ve net sebeplerinden biri etnik köken farkları. Coğrafik olarak yaşadığımız yer de elbette farklılıklar meydana gelebilir. Çünkü coğrafik olarak yaşadığımız bölgelerde örf ve âdet gibi kavramların oluşturduğu kültürel farklılıklar etkisini gösteriyor. Elbette buna saygım var. Topluma zarar vermediği sürece. Kültürel farklarla birlikte ırk, din, dil vs. Gibi kavramlarda bize eşlik ediyor. Bütün bunların bize soyut veya somut bir şekilde dönüşü oluyor. Bu dönüşün olumlu olmaması da kaçınılmaz son tabi ki. Elbette olumlu yönleri vardır. Her ne kadar bireysel olarak olumlu yönleri olsa da unutmayalım ki bireysel olarak bu toplumun bir parçasıyız. Olumlu olan bireysel olay, belirli bir evreden sonra bize toplum içerisindeki hiyerarşik düzen, baskı ve kalıplaşmış yargılarla, olaylardan psikolojik olarak nasıl ve ne derecede etkilendiğimizde bir gerçek. Bu konu bir şekilde olumlu veya olumsuz şekilde özümüze nasıl nüfuz ettiğini ve yaşamlarımıza nasıl yansıdığını, karakterlerimizi nasıl şekillendirdiğimiz gerçeğini de aktarıyor.
Yetişkin bireyler olarak hepimizin bir zamanlar çocuk olduğu gerçeğini de daima hatırlamak gerekiyor. Çünkü geçmişten üzerime yapışan bu hegemonya ve hiyerarşi bir şekilde bizden sonraki nesillerine aktarılmamasının doğru olduğunu düşünüyorum. İnanıyorum ki çocuklar da elbet bir gün anlaşılacak ve sağlıklı bir toplum yetişecek. Sağlıklı bir toplumun oluşması için çocukluk dönemindeki aile içi yaşantı, eğitim ve öğretim hayatı ile birlikte çevresel etkenlerin sebep olduğu olumsuz düşünceler, fikirler, davranışlar, tavırlar yetişkinlik dönemimize yansıyarak silsile yolu ile nesillerden nesillere aktarılıyor. Bunun neticesi olarak kim olursak olalım; Öğretmen, hâkim, savcı, doktor, hemşire, polis, asker, işçi, esnaf vs. Gibi mesleklerin sahipleri de bizim içerimizden yetişen çocuklarımız olacak. Bu yüzden asla ama asla insanın karakteri, davranışı, hal ve hareketleri, düşünce ve fikirleri mesleği ile ilgili değildir. Daha iyi bir toplum geleceği için meslek kazanımından ziyade karakter kazanımının ön plana çıkartıldığı çocuklar yetiştirmemiz umuduyla… “Elbet Bir Gün” felsefesine inanıp, umut ve sabırla yaşamımızdaki zorluklara göğüs gererek her ne yaşarsak yaşayalım psikolojik olarak güçlü, sağlıklı bir toplumun oluşması bizim ellerimizde. İmkânı olan bu durumu sizler okuduktan sonra hayatınıza empoze etmeniz de bir başlangıç olacaktır.
Ormanlar, bir zamanlar küçük fidanların oluşturduğu canlı bir sistem ve topluluktur. Toplumlar, bir zamanlar çocukların oluşturduğu canlı bir sistem ve topluluktur.
“Osman Yavan”
Sağlıklı bir toplum için sağlıklı çocukluk dönemi şart!