Lavinya Dergisi

İNSANLIĞIMI YİTİRİRKEN
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

Aslında hiç fark etmemiştim insanlığımı yitirirken. İnsanı var eden veya oluşturan etkenler duyguları mı yoksa mantığı mıydı? Elbette bu sorunun cevabı herkesin kendi hayat hikayesi, yaşam tarzına göre değişkenlik gösterecektir. Yaşam bulguları, emaresi gösteren her varlık biyolojik olarak canlı olsa dahi bazılarımız için bu durum böyle değil. İnsanlığını yitirmiş durumda. Bir insan nasıl insanlığını yitirebilir ki? Çok acımasız ama gerçek bir soru. Hayat çok acımasız. Bir defa insanın düştüğünü fark etmesin. Önce bir semer vuruyor. Sonra o semerin üstüne dert, tasa, keder, haksızlık ve aklına gelebilecek bütün olumsuzlukları yüklüyor. Peki ya sonra? Sonra ise herkes yavaş yavaş insanlığını kaybediyor. Duygusuz ve anlayışsız bir insan oluyor. Evet evet insan oluyor ama nasıl bir insan? Asıl soru bu zaten. İnsanlığını yitirmiş ve bir daha asla insanlığını bulamayan toplum boy gösteriyor. Bu toplum oldukça tehlikeli aynı zamanda nesillerden nesillere acımasızca hızlı bir şekilde ve her geçen gün daha da kötü gen aktarımı gerçekleşiyor. Sahi toplum kimdi? Ben, sen, o veya biz, siz, onlar değil miydi? Toplum aslında bireylerin oluşturduğu topluluklardır. Fakat buradaki en önemli etken madde ise topluma önderlik eden, liderlik eden yani toplumun ileri gelenlerdir. Toplumun ileri gelenlerinin en başın da mutlaka eğitim ve öğretim hayatımıza başladığımız da tanışmış olduğumuz öğretmenlerimizdir. “Herkes öğretmen olabilir fakat eğitimci olamaz.” Bu yüzden insanları mesleklerine göre değil karakterlerine göre ayırt etmekte fayda var. Peki neden eğitim ve öğretim hayatıyla devam ettim? Çünkü her insanın bebeklik ve çocukluk dönemi ilerideki yetişkinlik dönemi için en etkili dönemdir. Ailemizden sonraki bize yuva olan tek yer eğitim ve öğretim yıllarımıza başladığımız okullarımızdır. Aslında toplumu dünyanın en büyük piramidi olan “Cholula Piramidine” benzetsek yanlış bir benzetme yapmış olmayız. Çünkü piramitleri oluşturan temel de üçgen, dörtgen ve beşgen yapılar görmek mümkündür. Toplumda böyledir. Ayrı ayrı küçük kitleler halinde birleşerek toplumu oluştururlar. Bundan dolayı hem bireysel hem de toplu olarak hepimiz bir şekilde toplumun birer parçasıyız. Toplumun parçacıklarını oluşturan unsurlar ise muhakkak ki hepimizin etnik kökeni, dil, din, ırk vs. Gibi unsurların neticesinde meydana çıkıyor. Yüzyıllar boyu toplumsal olayların başında menfaat ve çıkar ilişkileri ile alakadar, her alanda ve sahada siyasi, iktisadi ve etnik köken büyük rol oynamıştır. Bizlere insan olduğumuzu adeta unutturmuştur. Oysa Herkes kendine ve kendi işine odaklansa dünya denilen bu yer daha güzel bir hâl alabilir. Peki insanlığını yitirmiş, unutmuş biz insanlar, dünyanın güzel bir yer olması için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Bir miktar belirtmek gerekiyorsa sayımız yok denilecek kadar az. Fakat yaşadığımız dünyanın güzel bir yer olması için uğraşan ve çaba sarf eden; insanlığını yitirmemiş insanlarda vardır muhakkak. Toplumu oluşturan bir birey olarak gözlemlediklerimi aktarmam gerekiyorsa eğer, şahit olduğum veya bizzat yaşamış olduğum olaylara binaen söyleyebilirim ki durumlar pek iç açıcı olmamak ile birlikte her geçen gün daha da kötüye gidiyor. Peki bizim toplumsal olarak bu hale gelmemizdeki sebepler ve buna etki eden asıl olaylar nedir? Yani sorunun özünde yatan etken madde ne? Etken madde herkesin her şeyi çok iyi bilmesi. Bizim toplumsal olarak büyük sorunlarımızın ve insanlığımızı yitirmemizin en büyük sebebi birbirimize olan saygımızı kaybetmemiz. Genel olarak hiç kimsenin kimseye saygısı, anlayış ve tahammülü kalmamış durumda. Toplumu bir bina veya piramit olarak düşünürsek, temel ne kadar zayıf ve bozuk olursa binanın ve piramidin sağlamlığı o kadar zayıf ve bozuk olur. Peki bizim temelimiz bozuk veya zayıf mı? Bu sorunun cevabı herkesin kendisinde. Yani hani psikoloğa gittiğimiz zaman kuvvetle muhtemel işiteceğimiz ilk sözcükler “Hadi şimdi çocukluğuna inelim veya gidelim” olur. Neden mi? Çünkü yetişkin bir bireyin temeli de çocukluğudur. İşte tam bu noktada temelin, zeminin sağlam veya zayıf olduğunu gösteren etken maddelere ulaşabiliriz. Fakat önce çocukluğuna ulaşmamız gerekiyor. Çocukluğumuza ulaştığımız zaman göreceğiz ki insanlığımızı nasıl yitirdik. Toplumun hiyerarşik baskıları, ön yargıları ve kalıplaşmış asla ama asla değişmeyen kaide ve kurallarının neticesinde herkes birbirinin kopyası haline dönüşmüş durumda. İşte biz bu yüzden insanlığımızı yitirdik ama fark etmedik. Dipsiz bir kuyuya doğru hızla sürükleniyoruz çünkü insanlığımızı yitirdik. Bir boşluk var. Evet hepimiz biliyoruz. Fakat bu boşluğa sürüklenip giderken neden hiçbir şey bu düşüşe engel olmuyor? Öylece sürüklenip gidiyoruz. Etken madde aslında toplumun içerisindeki bireylerin oluşturduğu topluluklardır. Yani herkes her şeyin en iyisini biliyor. Sorun da bu zaten. Herkes olmadığının peşinde. Yani herkes öğretmen, doktor, hâkim, savcı, işçi vs. Aslında insan olmadığının peşinde koşmaktansa olmak istediğinin peşinde koşsa her şey çok güzel olacaktır. Sorunların asla bitmediği bir evren ve kâinatta yaşıyoruz. Acımasızca fakat gerçek bu. Sorunlardan herhangi biri bitse diğeri muhakkak patlak veriyor. Sonunda hem psikolojik olarak hem de karakter olarak ister istemez etkileniyoruz ve insanlığımı yitiriyoruz. Farkında değiliz ama biz insanlığımızı yitirdik. Önce bireysel olarak sonra da toplumsal olarak bunu yaptık. Biz kendimize yaptık ne yaptıysak.

Fark ettim ki, piramidin içerisine sıkışmış toplumun; hiyerarşisi, ön yargısı ve kalıplaşmış yasaları ve kurallarının neticesinde insanlığını yitirmiş bir toplum inşa etmişiz.
 "Osman YAVAN"