Lavinya Dergisi
BİR ÖYKÜNÜN AŞKI…(2)Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?
Aşk gittiğin değil gidemediğin kapının önünde açılmasını beklemektir…
Zor bir cümleydi ve anlamı insanı düşünceye itiyordu. Aklına tek bir isim gelmişti başkası olamazdı. Oysa çoktan bitmişti aşk denilen şey aralarında. Zor olmuştu ama aşmıştı yokluğunu. Artık eskisi kadar düşünmüyor merak etmiyordu ta ki bu mektubu görene kadar. Mektubun geri kalanını okuduktan sonra oturup dakikalarca düşündü merdivenlerde. Bir yanda bitmiş duygular bir yanda közü hâlâ yanan duygular. Ne yapacağını bilmiyordu. Gördüğü kadın o muydu?
Telefonunu açıp aradı, telefon kapalıydı meraklandı. Aklından evine gitmeyi geçirdi oysa emin değildi mektubu onun bırakıp bırakmadığından. Gitmek saçmalık olurdu hem ne diyecekti ki gidip. Durdu ve düşündü sonunda kararını verdi ve yola koyuldu. Aslında yakın olan mesafe o heyecanlı yürüyüşte bitmiyordu. İçinde bir şeyler yürüdükçe yeniden hayata dönüyordu. Bazen pişmanlıklar aşkı yeniden doğurur ve doğan aşkın gücü tüm olumsuzlukları yenerdi. Oysa zamanında bitmemesi için çok çabalamış çok uğraşmıştı. Giden kadın olmuş kalan yine kendisi olmuştu. Giden gittiği yerde elbet sığınacak bir şey bulur hayatta çünkü gitmeyi göze alabilen insan gidebileceği bir limanı da kafasında bulmuştur çoktan.
Peki ya kalan? Kalanın hiçbir zaman sığınacağı bir liman yoktur. O her zaman apaçık bir denizin ortasında dalgaların koynunda kalmıştır. Yaşamak biraz girdaptır onun için biraz savruluş paradoksu. Kendini bağrı yanık şarkılarda hüzün şiirlerinde bulur. Yolunu kaybeder meyhaneleri evi bilir.
Tüm bu düşünceler içinde gideceği yere gelmişti. Derin bir nefes alıp apartman kapısını açıp heyecanlı heyecanlı çıktı merdivenleri. Sonunda gelmişti kapının önündeydi. Tüm benliğiyle son bir kez daha nefes alıp kapı zilinin düğmesine basmak için elini attı. İçeriden duyduğu sesle neye uğradığını şaşırdı ve öylece kalakaldı kapının önünde…