Lavinya Dergisi
KAZANDIN EY İNSANLIK!Öyle kırık dökük yaşıyorum bu aralar bir bilsen. Hangi bilinmez uçurumun kenarındayım düşüp yok olmam işten bile değil halbuki. Hesapsız kitapsız yaşarım tıpkı bir avare. Ah zavallı ben! Ne çok ayıp ettim sana asırlar boyu. Bak şimdi yorgun düştün. Böylece yenildin, ilk defa hem de ellerinle yarattığın “İnsanlık” a. Ölüme engel olmak istedi kahinler bu yüzden beni koca bir yüzyıl esir tuttular yerin altındaki mahzende. Ben esaret altındayken dünya oldukça yara almış, bir hayli yorgundu. İnsanların iyileri, bu çirkinlikten menedilmiş ve yüzyıl boyunca uykuda kalmışlardı. Tanrı onları korumuş, bu nahoş düzende ziyan etmemişti. Fakat diğerleri için durum oldukça iç karartıcı olmalıydı. Güneş gökyüzünü terk etmiş, gece dünyayı karanlığına boğmuş, gün yüzü göstermemişti. Ders aldı mı dersin insanlık? Sanmam. Lakin yok başka çaremiz, son defa güveneceğiz. Ya hep kaybetmiş olacağız ya da ereceğiz vuslata. Yolun sonu karanlık fakat cesaretimiz öyle çok ki ne kaybedeceklerimizi ne de kazanacaklarımızı hesaba katarız. Aydınlık günlerin şerefine birkaç kadeh içelim, sayamadığımız bin birinci gecede. Olan tüm şeylerin hatırına bir kez daha uyanalım karanlık dolu sabahlara. Sonsuz dünya derler buraya. Kazananı yoktur ama kaybedenleri dillere destan. Olsun tarih yazmaz belki ama Tanrı unutmaz bu zaferi asla. Kazandın ey İnsanlık! Ruhunun açlığı küle çevirdi şimdi herkesi. Mutlu musun sanmam ama bil ki pişman değilsin yaptıklarına. Şehvetinle yaktın yıktın, virane oldu tüm sokaklar. Kahredici bir tutum bu kaldık bak bir başımıza. Düzeliriz elbet, geçmedi mi kötü zamanlar? Yine geçer, fakat beklemek lazım uzun süre. Sana söz bahar bahçeleri olacak yine buralar; içinde rengarenk çiçekler, beyaz güllerle donanacak. Lakin şimdi buralar; ıstırap vakti, acı zamanı, yangın yeri...