Lavinya Dergisi

STEFAN ZWEIG "MECBURİYET" KİTAP İNCELEMESİ
Osman YAVAN

İnanıyorum ‘‘ Elbet Bir Gün! ’’ İnsan dünya’ da ne için var olduğunu anlayacak…

“Mecburiyet” eserinin orijinal ismi “Der Zwang” dır. Eser 1920 yılında basılmıştır. Hepimizin çok iyi tanıdığı ünlü yazar “Stefan Zweıg” her zaman savaş karşıtı olması ile de bilinmektedir. Çünkü yazarın kendisi de Birinci Dünya Savaşı’nı ülkesi dışında geçirmek zorunda kalmıştır. Eseri okuyanlar da bilir ki aslında yazar o dönemde yaşadıklarını esere işlemiştir. Eseri yazmaya başladığı dönemde eser için kullanmak istediği ilk isim her ne kadar “Firari” olsa da daha sonra “Mecburiyet” olarak değiştirmiştir. Eserin isminin “Mecburiyet” olarak değişmesinde ki pay sahibi ise ana karakter Ferdinand’ın vicdanının sesini dinleyerek savaşa katılmak istememesidir. Bununla birlikte aynı zamanda vatana karşı kendini mecbur hisseden Ferdinand’ın iç dünyasının bir yansımasıdır aslında. Bir adam hayal edin. Aşkı ve Vatanı arasında seçim yapmaya zorlanmış, mecbur bırakılmış! Duygu durum bozukluğu, ani öfke patlaması, sinir krizleri vs. gibi davranışlar içerisinde kalan bir adam dan bahsediyorum. Hayal ederken dahi insanı düşündüren ve yüreğine dokunan bir hikâye Ferdinand’ın hikayesi. Ferdinand aslında hayatına ressam olarak devam eden entelektüel bir insan. Fakat eski dünya nizamının yıkılması ile birlikte patlak veren Birinci Dünya Savaşı neticesinde ülkesinden kaçarak kendisine vartan seçtiği İsviçre’ye yerleşmiş bir kaçaktır. Kuvvetle muhtemel yazarın ilk olarak eserini “Fahnenflüchtige” yani Firarı olarak isimlendirmek istemesinin nedeni budur. Ferdinand kaçak bir hayat yaşarken, gün geçtikçe kendini huzursuz, sinirli, öfkeli vs. gibi duygu durum bozuklukları ile streste peşini bırakmıyordu. Ve bir gün korktuğu başına geliyor. Evinin kapısında postacıyla burun buruna geliyordu. Halbuki izini kaybettirmek için kiralık posta kutusu dahi tutmuştu ama kaçınılmaz son yaklaşıyordu. Ferdinand bu durumu iliklerine kadar hissetmiş olmalıydı ki daha önce askeri muayeneye girdiği doktor aklına geldi. Çok uzun bir zaman değildi. Yaklaşık sekiz ay önce öbür tarafta kendisini bir at tüccarı gibi muayene eden, kolundan tutup kaslarını yoklayan askeri doktorun karşısında çıplak, soğuktan ve tiksintiden titreyerek beklediği an zihninde parlamış, gözlerinde canlanmıştı. Gün geçtikçe duygu durum bozuklukları devam eden Ferdinand kahvaltı masasında karısı Paula ile tartışıyordu. Paula her şeye rağmen kocasını kaybetmemek adına tepkiler göstererek askeri tebligatı yırtıp atmasını söylüyordu. Fakat Ferdinand pek duruma aldırış etmeden kendi psikolojisine kapılarak devam ediyordu. Paula’nın çabası, yalvarışları, siniri, öfkesi pek tesirini göstermiyordu açıkçası. Ferdinand kafasına koymuştu askere gitmeyi. Bu yüzden trene atlayarak Zürich’e konsolosluğa hareket etmişti. Ama içinde bir umut vardı. Daha önce askerliğe elverişsiz raporu almıştı. Yeniden alabilirdi. Fakat umutları çok sürmeden askerlik için hazırlık yapmasını istemişlerdi konsolosluktan. Kaçınılmaz son yaklaşıyordu. Mecburiyetin, dayatmanın, haksızlığın karşısında boynunu eğeceğini iyice idrak etmişti Ferdinand. Fakat Paula bu durumu kabullenmiyor. Ferdinand’ın psikolojik destek aldığını, aynı zamanda oradaki arkadaşlarının bu durum ile elverişsiz raporu aldığını hatırlatıyordu. Gitmemesi için trene binerse önüne atlayacağını söylüyor, çantasını alıyordu Ferdinand’ın. Fakat Paula’nın çabaları nafileydi. Ferdinand bu cinayet ve esarete kervanına yani savaşa katılacaktı. Ve nitekim de öyle olmuştu. Zavallı Ferdinand aşkı ve vatanı arasında gel git yaşadığı mücadelede, savaşta mağlup olmuştu. Peki ya Paula? Paula ise ateş püskürüyor, hakaretler ediyor, aşağılayıcı bir şekilde konuşmalarına devam ediyor bu durumu asla kabul etmek istemiyordu. Âşık olduğu adamın bir korkak, cesaretsiz olmamasını kabullenemiyordu. Ama Ferdinand bir koyun gibi güdülmek istemediği için gitmişti. Bu gücü kendisinde hissetmişti. Trendeki yolculuk boyunca farklı farklı hikayelere şahit olan Ferdinand isyan bayrağını çekmişti. Şahit olduğu birçok olay karşısında gücünü hisseden ve özgürlük potansiyelini harekete geçirme kararı almıştı. Mecburiyet, dayatma, zorluk, zülüm ve haksızlık karşında asla asla! Diye haykırarak özgürlüğünü ilan etmişti. Akşamüzeri evine dönmüştü ve âşık olduğu kadına kavuşmuştu. Ve mutlu son! “Kitaptan alıntı” son cümle “Fakat susuyorlardı: İkisinin de yüreği sözlerin karşılığından, insanların yasalarından kurtulmuş sonsuz özgürlüğün içinde uçuyordu.” Mutlaka hepimizin farklı hayatları, yaşamları, çevresi vardır. Her ne olursa olsun asla haksızlık karşısında boyun eğmemeyi, vazgeçmemeyi, hiçbir şeye mecbur bırakılmamayı bizlere öğreten bir eser. Açıkçası sonunda Ferdinand’ın döneceğini beklemiyordum. Aksine hikâyenin karakterlerinin ayrı kalacağını düşünmüştüm. Fakat yazar şaşırttı beni. Değerli okur sizlerde hayatınızdaki insanları şaşırtın. Asla mücadele etmekten pes etmeyin. Hiçbir şeye mecbur değilsiniz. Aksi halde esaretin bedelini ağır ödemek zorunda kalırsınız. Elbet bir gün felsefesinin umudu her daim var olmaya devam edecektir. Önemli olan sizin inancınızı kaybetmemeniz. Fikirlerinizi dile getirmeniz. Mutlaka her yetişkin bireyin okuması bir gereken bir eser. Dünyanızı kitapların aydınlatması dileğiyle…


Kitap İncelemesi:
Kitap: Mecburiyet
Yazar: Stefan Zweig
Sayfa: 50