Lavinya Dergisi
ÂŞIKLARAşkı anlatan güzel bir tablodur; “Âşıklar”, Rene Magritte’in ünlü eseridir. Sürrealizmi benimseyen ressamın tablosunda sağda kırmızı duvar, yukarıda beyaz tavanla birleşir. Âşıkların aynı odada olduğu izlenimi vardır fakat arka fonda o mavi gölgeyle gökyüzü havası verilmek istenmiştir. Pencere olmaması, dikkatin çiftin üzerinde toplanması gerekliliği üzerine kurulmuştur. Yüzleri beyaz bezle kamufle edilmiş, öpüşen bir kadın ve erkek başroldedir. Ressamın on üç yaşındayken Sambre nehrinde intihar eden annesinin görüntüsünün zihninde etkili olduğu ilk görüş olarak yazılmıştır. Nehirden çıkarılırken üzerindeki beyaz geceliğin, kadının yüzünün bir bölümünü kaplamış durumda olduğu söylenmektedir. Bir diğeri Magritte’nin meşhur çizgi roman serisi “Fantomas” hayranlığıdır. Savlardan biri daha “Aşkın gözü kördür.” klişesidir. Gelelim en çok savunulan fikre, iki kişi arasında ne kadar büyük, uzun süreli, tutkulu bir aşk olursa olsun her zaman sırlar vardır düşüncesidir. Onlar ne kadar yakınlaşırsa yakınlaşsın insan doğası her zaman kendisinden bir parçayı gizlemeyi seçecektir. Beyaz bez saklanmayı ifade etmiştir. Bilimsel bir çalışmada ortalama bir kişinin yaklaşık on üç sırrı olduğu tespit edilmiştir. Bu da görüşü destekler niteliktedir. Benlik denilen parça minikte olsa bir kısmının kendine ait olmasından hoşlanır. Bazen itiraf etmek istemez ve beynindeki hatıra defterinde ……. Kilitli bırakır. Bu çok basit veyahut çok büyük noktalar silsilesi olabilir. Hislerin dansı tarif edilemez bir nüanstır. Aynı resim Zülfü Livaneli’nin “Kardeşimin Hikâyesi” kitabının kapağında basılmıştır. Gizem ve sırlar, kitabı sarmalamaktadır. “İnsanın en kötü yalanı, kendisine karşı olandır.” cümlesi hafızalara kazınmıştır. Âşıklar, romanın içeriğiyle kaynaşmaktadır. “Aşk” üzerine şairler, yazarlar, ressamlar kalemleri bitirsinler, hayatın anlamıdır. Körlük, gizem, endişe, objeler, renkler ya da diğerleri. Manasını yalnız o iki kişinin bildiği sır. Mektuplarla yetinilen zamandan bugüne; içinde ne barındırırsa barındırsın. Kendi parlak yansımamızın aynada seyrettiğimizi sandığımız sevgili değil midir? Ve tablo yine hangi fikri barındırırsa barındırsın, 1928 yılında zeki bir kadının ustalığını anlatmaktadır. Beyaz bez belki de sadece duygulardaki saflıktır.