Lavinya Dergisi

MASA
Mehmet YILDIRIM

Ben zerre koymamışken ağzıma bu meretten, Neden bu kadar sarhoşum şehrinde, Aşkından mı? Yoksa vuslata kavuşmayan bakışlarından mı?

Bir buz dağıyım bu aralar. Soğuk ve poyrazı bol, kurutup elleri ve dudakları en derinlerden kıran ve çatlatan, kremlerin fayda etmediği, ateşin ısıtmadığı o yer benim yanım, benim yüzüm, benim içim sanırım. Öyle yorgunum ki gelme üstüme bu aralar. Dağıtmaktan korkmadığım zamanlardayım. Seni de dağıtır, paramparça ederim diye korkuyorum. Bir yerlerde cam kırıkları da var elbette ve ben onların içinde geziniyorum. Bakma böyle tek parça durduğuma dışardan, içimi görsen kan revan her yerde bir kesik bir yara. Bu arada kabuk bağlamayan yarası yoksa insanın bu masaya oturmasın isterim. Her türlü bir çaresi bulunur o yaraların, gitsin çaresini araştırsın. Bu masa durmadan kanayan yarası olanlar için. Birde neşterle kendi yarasını kanatanlar var. Hani şu hatıralara sımsıkı sarılanlar ve her köşede her nefes almada her adımında bir anıya rastlayıp bir elinde neşterle gezenler. İşte onlar gecenin ilerleyen saatlerinde ister mezesini ve içeceğini. Onlar için uyku yoktur, gözleri şiştir, kalpleri kırık, içleri ölüdür. Gündüzde birdir onlar için gece de, işte o yüzden bu masa kalabalık değildir. Sen mesela istesende oturamazsın bu masaya. Çünkü terk edilmişliğin yok, haa dersen ki terk etmişliğim var orası aşağıdaki parkta bir bankın adresi orda toplanır ve gülüşürler terk ettiklerinin hallerine. Herkesin kendine göre derdi vardır dünyada, sevilmemiş olmanın dermanını hangi eczanede ararsan ara bulamazsın. Bu masa o eczaneleri tek tek dolaşmış ve sonunda umut denilen o duyguyu öldürenlerin masası işte. Kısaca acısı derin olanların masasında acısını kelimelere dökenlerin yeri yoktur vesselam. Kabuk bağlıyorsa yaran, sevilmişsen hayatın bir yerinde birileri tarafından yavaştan yolunu al derim. Işığı kapatma… Zira hayatta tek ışığı o olan insanlar var bu masada…